Yönetmek Sanat Yönetilmek Erdemdir.Her İkisi Bir Birine Saygı Göstermekle Yükümlüdür.
YÖNETMEK VE YÖNETİLMEK
Kendimizden başlayarak tüm çevremize baktığımızda, ya yöneten yada yönetilen pozisyonunda olduğumuzu görürüz. Sosyal ve toplumsal hayatın her anında yada her alanında yönetenler ve yönetilenleri görmek mümkündür.Öyleki, Katıldığımız faaliyetlerdeki başarı yada başarısızlık yöneticinin şahsi ve ruhi durumuna göre sergilediği yönetim tarzıyla doğru orantılıdır.
Hatta bazen öyle olur ki; Kötü Yöneticinin bilinçsiz tutum ve davranışlarının tüm hayatımıza etki ettiğine zulüm ve baskı oluşturduğuna yüzlerce kez şahit oluruz. İşte bu noktada söylendiğinde “balık baştan kokar” sözünün ne kadar doğru ve isabetli olduğu ortaya çıkar.
Yönetim; Hayata karşı duruş ve bakış açımızı yansıtan, başkalarının ilgisini çeken, giyim ve kuşamımızı belirleyen, tutum ve davranışlarımıza etki eden kısacası her şeyimizle kendimizi temsil eden ve dışa yansıtan aynı zamanda kendimizi dahi yönetmenin dışa vurmuş halidir aslında!!

Yazılarımın nerdeyse tamamında; zulüm, baskı ve ayrım kimden gelirse gelsin insanlığın vicdanında aynı tepkiyle karşılanması gerektiğini, Zulüm ve Baskının son bulması için ortak çalışmalar yapılması gerektiğini, bunun kişi yada kitlere endeksli olmaması gerektiğini defaten yazdım ve söyledim. Çünkü; Zulüm ve baskı şiddetin, tükenmişliğin ve acizliğin göstergesidir.
Tarihi bilgilerinizi biraz anımsamanızı ve hafızanızı biraz yormanızı istiyorum. Hatırlayınız; Ortaçağ Avrupa’sında feodal yönetimlere karşı bir mücadele verildi ve bilimsel gelişmelerle dünyanın teknikte en gelişmiş toplumları oluşturuldu.
Amerika’da bilindiği gibi yıllarca beyaz-zenci mücadelesi yapıldı. Bu mücadelelerin sonucunda son iki seçimi beyazlar değil siyahlar (Obama) kazandı. Burada dikkatimizi çekmesi gereken iki unsur var.
Birisi din mücadelesi diğeri ırk mücadelesidir. Anlatmaya çalıştığım şu ki; Aslında üstünlüğe giden yol, daha fazla çalışan ve hizmet edenleri başına taç ediyor.
Amerika’da bilindiği gibi yıllarca beyaz-zenci mücadelesi yapıldı. Bu mücadelelerin sonucunda son iki seçimi beyazlar değil siyahlar (Obama) kazandı. Burada dikkatimizi çekmesi gereken iki unsur var.
Birisi din mücadelesi diğeri ırk mücadelesidir. Anlatmaya çalıştığım şu ki; Aslında üstünlüğe giden yol, daha fazla çalışan ve hizmet edenleri başına taç ediyor.
Ama maalesef ülkemizde ise durum yıllardır hiç değişmiyor. Ülkemizde farklı inanan, farklı düşünenlere yapılan uygulamalar, post modern darbeler, rövanşlar ve ayrımcılıklar maalesef hiç değişmedi.
Dünden bu güne devam ediyor. Değişen sadece isimler ve taraflar.
4688 Sendikalar Kanunu gereğince memurun hakkını arması gereken Sendikalar açısından da bu böyledir. Maalesef sendikalar ülkemizde siyasetin baskı unsuru olarak hep güç gösterisi yaptılar. Gücü yönetmediler Yöneltiler dolyası ile bunu en iyi şekilde kullananlar ise ülkenin yöneticileri ve LİYAKATSIZ idarecileri olmuştur.
Dünde bugünde devlet kurumlarında yöneticilik yapanlar acımasızca kendinden olmayan ve farklı düşünenlere şiddet uygulamaya devam ediyorlar.
Dünden bu güne devam ediyor. Değişen sadece isimler ve taraflar.
4688 Sendikalar Kanunu gereğince memurun hakkını arması gereken Sendikalar açısından da bu böyledir. Maalesef sendikalar ülkemizde siyasetin baskı unsuru olarak hep güç gösterisi yaptılar. Gücü yönetmediler Yöneltiler dolyası ile bunu en iyi şekilde kullananlar ise ülkenin yöneticileri ve LİYAKATSIZ idarecileri olmuştur.
Dünde bugünde devlet kurumlarında yöneticilik yapanlar acımasızca kendinden olmayan ve farklı düşünenlere şiddet uygulamaya devam ediyorlar.
Aktif Sağlık-Sen olarak her ne şekilde olursa olsun ayrımcılığın kalkmasını ve kaldırılmasını bununla birlikte ülkemizde herkesin eşit vatandaş statüsüne kavuşmasını ve gerçek anlamda demokratik olunmasını isterken tek dileğimiz bunun ikiyüz yada üçyüz yıl sürmemesidir. (Beklenmemesidir)
Ülkemizde demokratikleşme adına çok canlar yanarken halen devletin yönetim şekli ve dini tartışmaları sıcaklığını korumaktadır. Şöyle’ki; Türkiye cumhuriyetinin 1923 anayasasında devlet şekli çok net belirlenmiş iken günümüzde yapılan tartışmalarda halen islam cumhuriyeti olarak kurulduğu, devletimizin daha sonra laiklik ilkesini anayasasına eklediği içinde devletin dini ibaresi kaldırıldığını ifade etmektedirler. Bunu tarihçiler ve anayasa uzmanları tartışarak sonuçlandırmalıdırlar.
Ülkemizin kuruluşundan sonra tek partili dönemde yönetimlerin laiklik ilkesine bağlı olarak önce ezanın aslından okunması, kuranın okunması ve başörtüsü yasaklandığı yıllar sonra merhum Menderes tarafından ezan aslına döndürüldüğü, başörtüsünün serbest bırakıldığı, kuran okumanın serbest edildiğini biliyoruz. Çünkü tarih yalan söylemez, ancak tarihçiler yalan yazarak tarihi saptırırlar.
Ne yazık ki merhum Adnan MENDERES Başbakan iken bu demokratikleşme ve değişimin bedelini idam edilerek hayatıyla ödemiştir. 1960-1980 yılları arasında sağ-sol çatışmalarının kilitlediği bir ülke gördük. Bu süreç içerisinde ülkemiz iki darbe yaşamıştır.
Bilindiği gibi 1980 askeri darbesiyle adil olsun diye “bir sağdan, bir soldan” onlarca insanımız hunharca katledildi ve bazıları da asıldı. Bu oyunu oynatanlar hep aynı ülkelerdi ve sürekli olarak ülke gençliğini deforme ediyordu, sağ sol diye çatıştırıanlar hep aynı kaynaktan nemalanıyordu. Oyunu oynatan hep Avrupa lobisi oynayanlar ise gariban Anadolu gençliği idi.
Malum 1983 yılında sivilleşme hareketi oldu ve tekrar iş başına seçimle siviller geldiğini biliyoruz. Merhum Özal yaptığı onca hamlelerle ülkemizde bazı kapıları aralamayı başardı. Ancak kimilerine göre tartışmalı ölümünden sonra ülkede bazı şeylerin normalleşmediğini, aslında başka güçlerin jakoben, derin yapıların güçlendiği ve yönetimleri değiştirdiğine şahit olduk.
1978 de başlayan ve uzun yıllar ülkede hakim kılınan terör siyasileri adeta teslim aldı. Kan ve göz yaşı, kardeş kavgası yaklaşık 40.000 canımızı aldı. Günümüzde de çözüm süreci acı bir sorun olarak önümüzde halen sıcak olarak durmaktadır. Son dönemlerde bazı arayışlar var ise de ne yazık ki bu durum hiçbir tarafı memnun etmiyor.
Ülkemiz tarihinde 28 Şubat Muhtırası olarak bilinen süreci bu ülke çok acıların yaşanmasına neden oldu. Şöyleki; Gerek ordumuzda gerekse kamuda binlerce memurun işten atılmasına toplumdan tecrit edilmesine neden oldu. İnanan insanlar birkaç Kartel Medya vasıtasıyla televizyon ekranlarında manipüle edilerek ötekileştirildi.
Bu süreçte Kamusal Alan Yalanı ile Karşı Karşıya Kaldık. Öyleki bu alanlar duruma göre daralıp genişletildi, lastik gibi gerektiğinde gerçek boyutta gerektiğinde kişilerce uçlarından çekilerek uzatıldı. Merhum üstadın “Öz yurdunda garipsin, öz yurdunda parya” gerçeği bir kez daha vicdanları kanattı. Kamusal alan diye tabir edilen koca bir yalanla inançlı insanlar önce ordudan, sonra üniversiteden daha sonra tüm kamu kurumlarından istifaya zorlandılar, düzmece raporlarla işlerinden atıldılar.
İnancının gereğini yaşayan genç kızların sırf başörtüsünden vazgeçmeleri için üniversitelerde ikna odları kurulduğunu hatırlamayan varmı? İslam fobyası oluşturmak için sahte müritler oluşturularak islamı yaşamaya çalışanlar karalanmaya başlandı, ne acıdır ki halkın oyunu alarak meclise gelen bir bayan milletvekiline TBMM’inde hakaretler yapılarak meclisten çıkartıldı. Maalesef ülkesinde okuyamayan, iş yapamayan mütedeyyin binlerce genç beyinlerimiz yurt dışına gitmek zorunda kaldı.
Rutini devam ettirmek, günü kurtarmak olsa olsa beceriksiz kaptanların işidir. Büyük kaptanlar gündemi kendisi belirler, diğerleriyse belirlenen gündeme uymaya çalışır.
Bu ülkeyi yönetmeye talip olan iktidar ustalık dönemi diyerek halktan yetki almadı mı? Artık ustalık dönemini yaşayan hükümet MAĞDUR edebiyatından vazgeçmelidir. Gezi Parkı Olaylarında MİT Müsteşarlığı olayında, öğrenci evleri ve dershane tartışmalarında hükümetiin halkın sesini dinlemediği için ülkeyi gererek maddi manevi kayıplara neden olduğunu görmekteyiz. Ustalık dönemi bu kadarda acemice geçirilirse bu filimin sonu hüsran olur.
Hükümet Türban meselesinde de sınıfta kalmıştır. Nedeni ise 1980 darbesinden sonra hazırlanan kılık kıyafet yönetmeliğidir. Yönetmelikte erkeklerde faulün uzunluğu, bayanlarda eteğin boyu halen bazı kurumlarda tarif ediliyorsa yani tam bir serbestlik yok ise bu tam bir komedi olur ki anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır.
Biz erkekler böyle bir sorunla karşılaşmadığımız için biraz rahat olabiliriz, ancak eşlerimiz, kızlarımız ve inancının gereğini yerine getirirken, bazı kurumda çalışanlar her gün belkide aynı işkenceye maruz kalmaya devam edecektir. Kısıtlamalık Kılık Kıyafet Özgürlüğü değil her yerde ve her kurumda kılık kıyafet serbest olmalıdır.
Biz erkekler böyle bir sorunla karşılaşmadığımız için biraz rahat olabiliriz, ancak eşlerimiz, kızlarımız ve inancının gereğini yerine getirirken, bazı kurumda çalışanlar her gün belkide aynı işkenceye maruz kalmaya devam edecektir. Kısıtlamalık Kılık Kıyafet Özgürlüğü değil her yerde ve her kurumda kılık kıyafet serbest olmalıdır.
Bu hali ile yapılan işlemler topal olarak kalır ve ilerde daha büyük sorunlara zemin hazırlar. 1980 darbesinden sonra hazırlanan kılık kıyafet yönetmeliği bazı kamuda çalışanların başlarında bir cellat’ın kılıcı misali hala orda durmaya devam ederken özgürlükten bahsetmek hayalcilik olur.
Ülkemizde Sağlık Çalışanlarının binlerce sorunu varken, örneğin şiddet, mobbing, sürgünler, adam kayırmacılığı, Hükümet ve Sendikal Yandaşlık kol kola gezerken, vatandaş gücünün üzerinde sağlıkta katkı payı öderken ve 2014 başından itibaren bazı branşlar için destek sigortası yaptırmak zorundayken, dünya bankasının sağlıkta dönüşüme sağladığı lising tükendiği ve SGK’nın kurum ödemlerini yapamayacak durumda iken, alt taşeronluk ve kayıt dışı çalışma hat safhada iken, tüm kamu kuruluşlarında çalışan yaklaşık 700 bin taşeron işçiye verilen kadro sözü ve bunca sorunlar varken;sağlıkta yönetimin başarısından söz etmek mümkün görünmüyor.
Hükümetin ustalık döneminde hala ekonomi ve dış borç açığımız hat safhadaysa; son dönemde yaşanan büyük hataların temelinde, belkide siyasi erkin tek söz sahibi olma ve ben yaptım oldu mantığı yani MAĞRURLANMASI yani kimseleri dinlememiş olması olsa gerek. Son dönemlerde yapılan hatalar inanın ilkokul çocuklarının yapacağı hatalar bile değil. Bu ülkenin çocuk oyunları ile yapılacak hatalara tahammülü asla yok, ülkenin mukadderatı keyfi kavgaları kaldıramayacak kadar hassastır.
Ülkede işler her zaman yolunda gitmeyebilir. Bu durumda aksayan yerler ile ilgili yapılacak müdahale çok önemlidir. Bu işlerin iyi olmadığı dönemlerde Kurum ve Kuruluşları, STK’ları eleştirmek çok kolay fakat sonuç almak açısından etkili bir yöntem değildir.
Ülkeyi yönetenler sorunların kaynağı ve sorumlularıyla konuşmak yerine yazılı ve görsel medyadan imalı konuşmalar ve göndermeler yapmak, kamuoyunda başka algılamalara zemin hazırlarken ülke adına herkesi şüpheci yapar. Ülkemizde Siyasi Yönetici iddia sahibi olan kişidir. İddialı olmak ve kurumu bir yerden bir yere getirmek liderin maharetini gösterir. Sonuç olarak;
Ülkeyi yönetenler sorunların kaynağı ve sorumlularıyla konuşmak yerine yazılı ve görsel medyadan imalı konuşmalar ve göndermeler yapmak, kamuoyunda başka algılamalara zemin hazırlarken ülke adına herkesi şüpheci yapar. Ülkemizde Siyasi Yönetici iddia sahibi olan kişidir. İddialı olmak ve kurumu bir yerden bir yere getirmek liderin maharetini gösterir. Sonuç olarak;
Asıl Güç, Yönetebileceğin kadar güç istemektir. Zira; Akıllı ve Bilge bir Lider ‘Başını döndürüp, kendisini esir edecek bir saltanat ve güç değil, yönetebileceği kadar güç istermiş. Akıllı insansa ateşten kaçar gibi iktidar hırsından kaçıp
Beni yöneten maldan ve servetten
Beni yöneten makam ve şöhretten
Beni yöneten hırs ve hasetten
Beni yöneten heva ve hevesten SANA SIĞINIRIM ALLAHIM DİYEBİLENDİR.
Saygılarımla
Aktif Sağlık-Sen
Genel Başkanı
Aktif Sağlık-Sen
Genel Başkanı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder