2 Kasım 2015 Pazartesi

Sağlık Çalışanının Maaşından 150 TL Kesinti Olur.

Sağlık Çalışanının Maaşından 150 TL Kesinti

Sağlık personelinin maaşından yapılacak olan kesintiye dair ayrıntılar haberimizde.

Aktif Sağlık-Sen Genel Başkanı olan Hüseyin Ayhan, şu an 450.000 sağlık personelinin maaşlarından yapılacak kesintilerle bir fon oluşturulacağını ve fonda biriken paranın emekli ikramiyesine ek bir ödeme olarak dağıtılacağını ifade etti. Döner Sermayenin Emekliliğe yansıtılmasını müjde gibi sunan sendikalara, "Sağlık personelinden yapılacak bu kesintiyi açıklayın" ifadelerini kullanan Ayhan, "Her sağlık çalışanının taban maaşından her ay 150 TL kesinti yapılacak. Yapılacak olan bu kesintiler bir fonda toplanacak. Özel hayat sigortalarının çalışma mantığına benzeyen sistemde toplanacak paralar, emeklilik ikramiyesine eklenecek" açıklamasını yaptı.


Maliye Bakanlığı'nın şimdilik sağlık personellerinin döner sermaye ek ödemelerinin emeklilik maaşlarına yansıtılması uygulamasına sıcak bakmadığını vurgulayan Ayhan,  "Aynı zamandasağlık çalışanlarının maaşlarından %19 oranında bir kesinti yapılması tasarlanıyor. Binde 5 oranında da Damga Vergisi kesilecek. Başka bir deyişle 830 TL taban maaşı alan bir sağlık personelinden 150 TL'ye yakın bir kesinti yapılması tasarlanıyor" bilgisini verdi.


"Diğer bakanlıklarda çalışan memurların aldıkları maaş ve ek ödemelerin tamamı emekliliğe yansırken sağlıkçıların bundan mahrum edilmesi hükümetin ve sendikaların en büyük ayıbıdır" tepkisinde bulunan  Ayhan,  " Kendi ayıbını örtmeye çalışırken bile övünmek sağlık çalışanları ile resmen dalga geçmektir. Şayet samimi iseniz yanıt verin; Döner sermayeler emekliliğe yansıtıldığında yapılacak olan kesintileri sağlıkçılar mı yoksa Devlet mi ödeyecek?” ifadelerini kullandı.



Mobbingçileri! Devlet Ve Yasalar Koruyor

Mobbingçileri! Devlet Ve Yasalar Koruyor

26 Kasım 2014 Çarşamba, 17:51
​Aktif Sağlık-Sen Genel Başkanı olarak; Son günlerde yaşanan olaylar ışığında mobbing konusunu değerlendirip sağlık camiasında çalışanların bilgisine sunmak istiyorum.

Ülkemizde mobbing’e (psikolojik tacize) uğrayan sağlık çalışanlarının çaresiz ve korumasız olduğunu hiçbir kurumun mobbinge maruz kalan kişileri korumadığını üzülerek görmekteyiz. Devlet ve idarenin bu konudaki adımları AB normları doğrultusunda ….mış gibi yapılan prosedür ve göstermelik işlerdir.

Mevcut durumda; Devlet Memuru olarak çalışanlarının Mobbingle başa çıkması çok zor hatta imkansızdır. Ben burada sağlık çalışanları açısından örnek bir çalışmayı ortaya koymak isterim. Diyelim ki Mobbing mağdurusunuz geçtiniz telefon başına ( hani ülkemizde her şey her var olduğu ifade ediliyor’ya…) başladınız şu önemli numaraları aramaya;

ALO 184 hattını ararsanız hasta yakını ile personel arasında yaşanan kurumsal olaylarda vatandaşın şikayetini alıyor yani VATANDAŞ İHBAR HATTI,

ALO 113 BEYAZ KOD; Sağlık Çalışanı ve vatandaş arasında yaşanan şiddet olayı yada darp-cebir olaylarında işlem yapıyor. Aradınız SADECE ŞİDDETE UĞRAYAN SAĞLIK PERSONELİNE DESTEK VERİLİYOR,

ALO 170 HATTINI ARADINIZ VE DİREK ALO MOBBİNG HATTI olarak geçiyor. Ama sadece 4857 iş kanuna bağlı özel sektörde çalışan kişilerin MOBBİNG’e maruz kalması olaylarıına bakıyor. KAMU ÇALIŞANINA HİZMET VE DESTEK VERMİYOR!

SAĞLIK BAKANLIĞI SAĞLIKTA BULUŞMA NOKTASI (SBN): Yazı yazdınız Web üzerinden Gönderdiniz. Sağlık Personeli ile idareler arasındaki sadece şikayetleri alıyor ve idarelerden savunma istiyor. Hepsi o kadar. Bu kapsamda öncelikle, suç işleyene SEN SUÇ İŞLEDİN Mİ? diye soruyor. Maalesef burası da Mobbing noktasında destek olmuyor.

ALO 150 BİMER BAŞBAKANLIK İLETİŞİM MERKEZİ ise sadece kurumsal şikayeti alıp valiliklere gönlendiriyor. Burada da Mobbing desteği yok.
Öncelikle şunu bilmek gerekiyor; Mobbinge uğrayan sağlık personellerine destek veya hizmet veren bir kurum ülkemizde maalesef yoktur.

PSİKOLOJİK DESTEK ALMAK GEREKİYOR; Sağlık Bakanlığı kurumlarında Psikiyatrik destek almak için psikiyatri uzmanına müracaat eden sağlık personeli buradan da destek alamıyor. Çünkü Mobbingçi idare psikiyatri uzmanını arayarak sağlık çalışanının psikiyatriden tedavi almasını engelliyor. Ne yazık ki sağlık çalışanı sağlık hizmeti verirken kendi sağlık sorunu ile ilgili hizmet alamıyor ve dışarıdan psikolojik destek alıyor.

Diyorsunuz ki YARGIYA GİDERİM; Maalesef burada da sıkıntı var. Sağlık çalışanı kendine tüm bu yapılanları şahitlendirip evrakla ispat edebilirse! EVET YARGI’DA SONUÇ ALMA İHTİMALİ VAR. ANCAK MOBBİNG KONUSUNDA ADLİ DEĞİL İDARİ YARGIYA GİDEBİLİYORSUNUZ.
Size yapılan haksızlık ve kanunsuz işleri ispatlayabilir ve şahit bulabilirseniz idari mahkemeye gitmek ya da amirlere KİŞİSEL HUSUMET VE AYRIMCILIKTAN dolayı bireysel dava açmak kalıyor. 

Bu kadar zor ve meşkatli bir sürece girmeyen sağlık personeli sinip susmayı tercih ediyor. Sağlık Çalışanı dışarıdan destek alıyor dedik ya; Bunun içinde maddi gücünüzün yerinde ve iyi olması gerekiyor. 

Bir seans psikiyatriden destek almanın bedeli ortalama 180 TL veya daha fazla. En az önerilen seans sayısı 10 olarak kabul ediliyor. Mobbinge uğrayanı bekleyen süreç daha bitmedi Mobbingçi sürekli baskı kurma yer değiştirme, aşağılama, itibarsızlaştırma daha neler neler? 

Kısaca zorba yöneticiler devletin kendisine verdiği makamları kişisel amaçları doğrultusunda ve beğenmediklerine karşı mobbing uygulamak için kullanıyor. Yargı sürecinin uzun olması ayrıca mağdurları yıpratan bir süreçtir. Bu alanda da bir sürü engel hemen karşınıza çıkıyor.

Nasıl Hala Mobbing Davası Açmaya Niyetlimisiniz?

BENİM NACİZANE ÖNERİM Anayasamızın 17. ve 49. maddesi ile TCK nın 257. maddesi üzerinden idareye görevi kötüye kullanmak suçundan dava açmaktır. Sonrasında Mobbing davasına gitmek daha mantıklı olacağını düşünüyorum bu benim fikrim.

Yargıtay’ın 2012’deki bir içtihatı ile mobbing (MOBBİNGÇİ) yapan kamu görevlilerini idari yargı zırhına büründürerek işyerinde psikolojik tacize yaptırım uygulanmasını güçleştirdi. Gelin konuyu biraz daha detaylandıralım..

 Kamu-özel sektörü ayrımı olmaksızın performans baskısı ve rekabetin günden güne arttığı çalışma yaşamında, işyerinde psikolojik taciz anlamına gelen “mobbing” kavramı sıkça gündeme otursa da Ülkemizde 5237 sayılı TCK ve 657 SAYILI DMK’da MOBBİNG SUÇUNUN TANIMI VEYA KARŞILIĞI YOK!

Mobbing kavramı “iş yerinde bir ya da daha fazla bireyin hedef aldıkları bir kişiyi uzun vadede sistematik olarak uyguladıkları düşmanca davranışlarla çaresiz ve savunmasız bırakarak yıldırmasını”ifade ediyor. 

Fiziksel tacizin aksine, mobbing gözle görünüp elle tutulması oldukça güç ve uzun vadeye yayılmış bir taciz türü bu nedenle de mobbing mağduru olan birin şikâyetini hukuki olarak kanıtlaması bir hayli zor. 

Yine de son yıllarda bu konunun daha bilinir hale gelmesiyle işyerinde sistematik psikolojk tacize maruz kaldığını söyleyen birçok kişi mobbing şikâyetiyle tazminat davası açmaya başladı. 2006’da bu yana dava açan mağdurlardan kazananlar da oldu.

Mobbing Mağduru Devlet memuruysa işi daha da zor. Çünkü; Yukarıda da bahsettiğim gibi devlet memurları için süreç çok ağır ve meşkatli işliyor.

Maalesef; Üzülerek belirtmeliyim ki! Kamuda çalışanların mobbing şikâyetini kanıtlayıp sonuç alması daha çetrefilli bir süreç. Zira devlet memurlarının mobbing mağduriyeti halinde izleyecekleri hukuki süreç konusunda Yargıtay daireleri arasında görüş farklılıkları bulunuyor.

 Özel sektörde çalışanlar mobbing davasını adli yargıda açabiliyorlar. Yargıtay 3. ve 9. Hukuk Dairelerinin mobbing’i “kişisel suç” olarak gören ve davaların adli yargıda açılmasını uygun bulan içtihat kararları bulunuyor. Ancak Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin, bileşiminin büyük ölçüde değiştiği 2012 yılında aldığı karardan beri, mobbing’den şikâyet eden devlet memurlarına idari yargı yolu gösteriliyor.

"Mobbing kişisel bir suç "Yargıtay’ın bu kararı, mobbing uygulayan kamu görevlilerinin bir tür dokunulmazlık zırhıyla korunması olarak yorumlanıyor.Mobbing şikâyetlerinin idari yargıya intikal ettirilmesinin, yanıltıcı bir tanımı da beraberinde getirdiğine dikkat etmek gerekliğini ifade etmek isterim.. Zira bu haliyle mobbing, kamu görevlisinin görevini icrası kapsamında işlediği bir kusur olarak tanımlanıyor bu yanlışlık nedeni ile mobbing mağduru da şikâyetçi olduğu kişi aleyhine değil, devlet aleyhine dava açmak zorunda bırakıyor oysaki mobbinçi idarenin ve amirlerin keyfiyetinden kaynaklı yapılan bu durum idari yargıya değil adli yargıya bırakmalıdır.

"Cezayı devletin üstlenmesi teşvik gibi" Bilindiği üzere “İdari yargı davaları, devlet organlarının şahıslara hizmet verirken ifa ettiği iş ve işlemlere ilişkin kusura dayalı olarak devlet ve/veya vatandaşın gördüğü zararlarının telafi olarak nitelendirilir.

Oysaki Mobbing; bir ‘hizmet kusuru’ değil, kişinin iş ilişkisi içinde olduğu kişiye karşı kasıtlı olarak işlediği kişisel bir suçtur” bunun böyle değerlendirilmesi esastır. 

Bu hali ile mobbing’i (Mobbingçi) uygulayanlara karşı adli yargıda dava açılamamasının, idari yargıdaysa cezaların devlete ödettirilmesinin, bu suça karşı caydırıcı bir yön bırakmamaktadır. Devlet idarecisini mobbing suçu işlemeye teşvik ediyor. Sen yap kaybedersen de ben öderim diyor.

Daha vahimi mobbing mağduru şahit dinletemiyor. Bu durum mobbing davalarının idari mahkemelerde adil bir şekilde görülüp çözüme kavuşturulmasının teknik açıdan mümkün gözükmüyor. 

Bunun en önemli nedenlerinden biri, mobbing mağdurunun idare mahkemesindeki bir davada uğradığı muameleyi kanıtlamak için tanık dinletme olanağından yoksun olması. Zira 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’na göre, idare mahkemelerin yargılama usulleri arasında tanık dinletme yer almadığını görüyoruz. Oysa mobbing eyleminin en önemli delili, tanık beyanları ve yazılı ve görsel delillerdir.

Yaşanan mağduriyeti somut bir şekilde ortaya koyacak bu iki müessese idari yargıda işletilmediği de dikkate alınırsa “İdari yargıda açılan bir mobbing davası hiçbir zaman hakkaniyete uygun olarak hukuki çözüme kavuşması beklenemez. Bilidiği üzere idari yargı her zaman resmi belgeler üzerinden davalara bakarken davalarda çözüme odaklandığı tek nokta resmi evraktır.. 

Mobbing konusu öyle bir suç işleme şeklidir ki, hiçbir kamu görevlisi istisnalar hariç MOBBİNGÇİ işlediği bu suçun altına imza atmaz yani Mobbing fiillini resmi belge ile asla yapmaz. Mobbinge Urayan Mağdura ‘Mademki mağdurum, getir resmi belgelerini ispat et’ demek, suya yazı yazmak yada ‘Sen bu davayı niye açtın,demektir.

Ülkemiz’deki Kamu Kurumlarında yürütülen idari soruşturmaların %99’u güçlülerin zayıfı ezdiği, yok ettiği, güçlüyü haklı çıkaran bir müessese halinde karşımızda duruyor. Suç duyurusunda bulunuyorsunuz, haklı iken haksız olup 657 DMK nın 125 maddesi gereği cezalarla karşı karşıya bırakılıyorsunuz. Adaletin olmadığı sadece gücün esas alındığı durumlar nedeni ile Mobbing mağdurları hakkında açılan soruşturmalar, yine başlı başına bir soruşturma mobbing’ine dönüştüğüne şahit oluyoruz.

Maalesef Türkiye’de her şey AB Normları doğrultusunda …mış gibi atılan adımlar ve tamamen göstermelik. Yasal boşluklar ve siyasi erkin işin içinde olması nedeni ile maalesef ülkemizde sağlık camiasında Mobbinge uğrama oranı %74 tür.

Ülkemizde maalesef her şey kağıt üzerinde kalıyor. Kamu kurumlarında yapılanlar dışarıdan çok güzel görünüyor ama içleri boş. İçi boş yerlerden yardım almaya çalışanların maalesef canı daha çok yanıyor ve cezalarla karşı karşıya kalıyor. Şeffaf ve adil olması gereken devlet maalesef adalet yerine zulüm dağıtıyor.

BİR ÜLKEDE CUMHURBAŞKANI BİLE ÇIKIP ADALET İSTİYORUM! ADALET!
DİYE FERYAT EDİYORSA VATANDAŞ OLARAK BİZLERE KONUŞACAK PEK BİR ŞEY KALMIYOR.

Bu ülkede yaşadıklarımız, duyduklarımız ve gördüklerimiz her geçen gün hüznü bilinç altına işliyor. Artık Devletin adil ve adaletli olması davaların sadece idari mahkemelere değil yöneticiler hakkında İdari yargı yoluna başvurmasının önündeki engeller kaldırılmalıdır. Yoksa her şey göstermelik olmadan öteye gidemez.

HÜSEYİN AYHAN
AKTİF SAĞLIK-SEN
GENEL BAŞKANI

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM SÜRECİ İLE NELER YAŞANDI?

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM SÜRECİ İLE NELER YAŞANDI?
[2003-2015]


Sağlıkta Dönüşüm sonrası Sağlık Bakanlığı Hasta hakları birimini açtıktan sonra SABİM, BİMER, alo 184 şikayet hatlarını kurduktan sonra, döner sermaye ödemelerini performansa bağladıktan sonra ne oldu dersiniz? Önce sağlık çalışanına şiddet artttı ve çalışma barışı bozuldu.... Siyasallaşan kadrolar,sendikal kadrolaşma hızla arttı,sağlıkta liyakat dönemi sona erdi…

Hafızanızı zorlarsanız eğer bir dönem hasta ve hasta yakınları kuyruklarda sıra bekliyordu. Ama sağlık çalışanına hep inandılar ve güvenleri tamdı.

 Ne yazık ki 2003 yılı sonrasında;  kendi bakanlığımız bizi şikayet için hat (184) açınca, hasta hakları her tarafta televizyonlarda ilan edilince sorumluluğunu bilmeden hak sahibi olmanın ne demek olduğunu algılayamayanlar tarafından sözel ve fiziksel saldırıya sağlık çalışanlarının uğraması kaçınılmaz oldu.

Hasta geldi kimliğini soramadık,soruldu  diye bile sağlık çalışanları suçlu ilan edildi. Triajda bulunan sağlık personeli (Doktor olması Gerekirken/SM,Hemşire,Ebe v.b) hastanın gündüz polikliniğe gelip muayene olması gerektiğini söylediği için darp edildi. 

Performans sistemi nedeni ile polikliniğe gelmesi gereken hastalar bile çalış kazan (bonus) nedeni acile geldi.Üzülerek belirtmem gerekirse ertesi gün polikliniğe gel demek bile Hasta Hakları birimi tarafından ne yazık ki hasta hakkı ihlali sayıldı.

Neden? sadece hastanın egosu tatmin olsun siyasilerin egosu tatmin olsun diye….Yazık değimli bu camianın personellerine bu kadarmı hafif iş yapıyorlar? Oysaki hayatlarını bu insanlara teslim ediyorlar öyle değimli?

Vatandaş evde hanımı yada çocuğu ile tartışıyor hastaneye gideyim canım bir serum taksınlar diye gelen Vatandaşa canı sıkıldığı için serum taktırmak  isteyen vatandaşa serum takılmadı  diye hasta hakkı ihali yapılıp cezalar verilmedimi?

Bizlerin maaşların taban aylıklarını artırmak ve döner sermayeleri emeklilik keseneğine dahil etmek  yerine Kazı kazan mantığı ile esnek ve çok çalışmaya,hekimler para kazanabilmek için gereksiz ameliyat ve sezaryanlar yapmaya, yenidoğan ve yetişkin yoğun bakımlara hasta yatırmaya zorlandılar

 İnsanca yaşayabilmek, her an hastalık kapma riski olan bizlerin hak ettiği alın terinin karşılığını alabilmesi için maaş vermek yerine döner sermaye ve performans ödemesini çıkartarak gerekli gereksiz işlem yapmaya zorladık

Öyle’ki;bu sistemi duyan hasta ve hasta yakınları farklı düşünür oldu, acaba bu doktor bana tetkik isteyecekmi? benim için gerekli olup olmadığı önemli değil ama mutlaka tetkik istenmelidir.Bu olmazsa olmaz gibi hastalarda kabul gördü...

Ameliyatlar ve girişimsel işlemler için bile acaba bu ameliyat gereklimiydi diye düşünmemeye başlandı. Hasta ve hasta hakları kadar sorumlulukları konusunda, her tetkikikin, her tedavinin herkes için gecerli olmadığı konusunda halk bilinçlendirilmelidir

Bazı hasta ve hasta yakınları artık bir hekimin sözüyle ameliyat olmaz oldu. Bir kaç hekime muayne olduktan sonra sağlık çalışanına inanır oldu. Neyazı ki;sistem birbirini körükledi ve gereksiz tahlillerin istendiği, tekrar muaynelerin sayısı artı ve hasta sayısı  ve ilaç maaliyetlerin artığı  güven duygusunun yitirildiği bir sağlık sistemi devam ettirilmeye zorlanıyor çalışanlar artık tükenmişliğin ötesi intiharları denemeye başladı..

Hasta ve hasta yakınları gerek hastanelerde gerek Aile Hekimliklerinde;muayeneye geldiğinde bilmiş bilmiş şekilde adını duyduğu tahlili, adını duyduğu ilacın yazılmasını uygulamaya başladı bunlar olmayınca hasta yada yakını kimi zaman sözel şiddet kimi zaman fiziki şiddete uğradı.Sistemde artık hastalar doktorculuk ve sağlık personeli gibi davranmaya başladı…

Nasıl bir düşünce ve zihniyet tarzıdır; sağlık sektörünün maliyetleri arti da artti. Artan hasta sayısı ve artan sağlık sektörü giderleri ile gururlanan tek AB aday üyesi  ülke olduk bununla kalmadı,öyle’ki Acil servislerde ülke nüfusundan fazla muayene yapan yine tek ülkeyiz vesselam!!!

Biz diyoruz’ki  Performans sistemi acilen kaldırılmalı taban aylığa yansıyan ücret belirlenmeli sağlık çalışanları emeklilik dilekçesini düşünmeden vermeli ve bu nedenle uzun süre çatışmanın önüne geçilerek yeni nesillere sağlık hizmeti teslim edilmelidir.

.Farklı istihdam modelleri ile çalışmaya ve güvencesiz çalışmaya insanlar zorlanırken ne yazık ki sağlıkta taşeron sayısı arttı,bu şekilde insanlar güvencesiz ve esnek çalışmaya zorlandı. 


Haa!! bu arada bunca yaşanan olumsuzluk tabloda biz sağlık çalışanların hiçmi sucu yoktu;? Üç maymunu çok iyi oynayan bizler; eğitim düzeyi en yüksek bakanlıkta çalışırken görmedik,duymadık,konuşmadık....her şeyi sineye çektik ne diye bilirim ki...

Sadece çalışma alanlarımızın sıkıntısı nedeni ile o anlık sesimiz cılız çıktı sonrasında bunu da kabul edip oturduk...Hak,Hukuk,yok oldu vesselam....
Tahminimize göre 2016 ilk çeyreğinde 657 DMK kanunu masaya yatırılacak ve devlet memuru yerine kamu çalışanı modeli devreye sokulacaktır. 663 sayılı KHK sonrasını daha sonraya bırakalım ve sonra bu konuyu işleyelim

Saygılarımla
Hüseyin AYHAN
AKTİF SAĞLIK SEN

Genel Başkanı

Türk Seçmeni %85 katılım Göstererek Demokrasiinin geeğini Yaptı

Türk Seçmeni %85 katılım Göstererek Demokrasiinin geeğini Yaptı

Sayın Basın Mensupları;




Genel Başkan Hüseyin Ayhan, 7 Haziran seçimlerinin ardından hükümet kurulamaması nedeniyle dün gerçekleştirilen 26. dönem parlamento seçimlerinde Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığındaki Ak Parti, yüzde 49.41 oy oranı ile 316 vekil çıkararak tek başına iktidarı olmayı başardı. 1 Kasım seçimlerine yenilenen bildirge ve “öze dönüş” sloganıyla yenilenen bir listeyle giden Ak Parti vekil sayısını da 58 artırdı.



“Demokrasinin Gereklerine Uymak Gerekir ,vatandaş muhalefete gergin siyaset yada dış kaynaklı söylem ve yaptırımları kabul etmediğini 1KASIM 2015 seçimlerinde bir daha vatandaş tavrını tekrarlayarak belden aşağı siyaset yapmayın mesajı vermiştir” dedi.


Türk halkı; ılımlı, uzlaştırmacı siyasetinden vazgeçmeyeceğini başarılı çalışmalarını ödüllendireceğini ,çalışma yapmayanları sandıkta oyu ile cezalandıracağını gösterdi,yani sandık sonuçlarının Türk haklının iradesi olduğuna inanarak halkın iradesine,istek ve taleplerine kulak verilmesini ayrıca sandık sonuçlarına da saygı duyarak.yanlış tutum ve davranışlara girilmemesi gerektiğini ifade edreken ülkede kuvvetli ana muhalefet patisinin olmadığını muhalefetin alternatif siyaset üretmediklerini sadece söylem odaklı siyaset yaptıklarını,vatandaşın buna pirim tanımadığını sandıkta işaret etmiştir.


Bu seçimin kaybedenleri ve kazananları var,ancak ülkemizde yaşanan olumsuzluklara rağmen % 85 gibi rekor bir katılımla vatandaş sandığa giderek demokratik hakkını kullanarak demokrasiyi benimsediğini ifade etmiştir. Ayrıca siyasi parti liderlerine’de başkanlıklarınızı gözden geçirin mesajı vermiştir. “Seçim sonuçlarına saygı duymak, demokrasinin gereğidir.


Tüm siyasilerin söylemlerin daha yapıcı,uzlaşıcı olması gerektiği kanaatinde olduğunu. Her siyasi partinin sandık sonucunu iyi okuması gerektiğini ve gereğini yapmasını gerektiğini vatandaş sandıkta söylemiştir.

1KASIM 2015 tarihinde yapılan “MİLLETVEKİLLİĞİ” seçimlerinin ülkemiz için hayırlara vesile olmasını ve seçimi kazan adaylara başarı dileklerimi ifade ediyorum dedi.





HÜSEYİN AYHAN

AKTİF SAĞLIK-SEN

GENEL BAŞKANI









KAYBOLAN SADECE VEFA DEĞİL