28 Ekim 2015 Çarşamba

DEVLETMEMURU BASIN AÇIKLAMASI YAPA BİLİRMİ?


DEVLETMEMURU BASIN AÇIKLAMASI  YAPA BİLİRMİ?

EVET KENDİ GÖREV ALANI OLMAMAK ŞARTIYLA MEMUR  BASIN AÇIKLAMASI YAPAR

 657 DMK’nın 15 maddesi Söz konusu yasa maddesi, 1980 ihtilalinin memurları baskı altına almak için kullandığı bir ARGUMAN olmasınakarşın, son zamanlarda  darbelere karşıtı olduğunu ve darbe mağduru olduğunu söyleyen, eline fırsat geçmiş idarecilerin  baskı aracı olarak kullandığı bir madde olarak karşımızda duruyor..
Bu konu “ hak aramasını bilen kafası bilgi dolu memurlarla”, “ Liyakatsız İş bilmeyen  bilgisi olmayan kafası boş direktiflerle iş yürüten  amirler” arasında eskiden beri devam etmektedir.

Özellikle sivilleşmeyi ve sivil toplumları sindiremeyenler son dönemde de bu ihtilafların artmasına neden olarak memurları canını yapmak için  “LİYAKATSIZ  BİLGİSİZ AMİR ” yetkili sayısının çoğaldığının görüyoruz.

Konuyu anlamadan dinlemeden vurun abalıya mantığı ile idari cezalar veriliyor..”NASILSA GÜÇ BENDE NE İSTERSEM MANTIĞI HAKİM” kamu adına göreve gelenler kamunun kendisine tanıdığı hakkı kötüye kullanmaktan öteye gitmemektedirler.
657 Sayılı Devlet Memurları Kanunun 15 maddesinde Memurun yazı yazmak ya da demeç vermek için izin alması gerektiğine dair ibare geçmektedir. Maddeyi hatırlayalım,

“Devlet Memurları, kamu görevleri hakkında basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına bilgi veya demeç veremezler. Bu konuda gerekli bilgi ancak bakanın yetkili kılacağı görevli; illerde valiler veya yetkili kılacağı görevli tarafından verilebilir.” Denilmektedir…
Değerli sağlık çalışanları Burada idareciler tarafından sürekli  algıda seçicilik oluşturulan,itilaf oluşturulan konu, devlet memurlarının basına hiçbir konuda mı bilgi ve demeç veremeyecekleri? yoksa sadece kendi görevleriyle ilgili mi bilgi ve demeç veremeyecekleri hususudur.
Ne yazık ki  ülkemizde kanunu(657DMK) kendi çıkarlarına uydurmaya çalışan art niyetli amirler veya üç satır yazıyı yorumlayamayan liyakatksız,iş bilmeyen kişi yada kişiler, memurun hiçbir konuda bilgi ve demeç veremeyeceğini ifade etmekten kendilerini alamadılar ve kanundan daha yasakçı oldular.
Yıllarca Anayasa’ya, uluslararası anlaşmalara, temel hak ve özgürlüklere aykırı olarak yasağı savunurken, kanunda açıkça belirtilen “kamu görevleri hakkında ibaresini hep  görmezden geldiler.

Memurun yazdığı her türlü yazıyı ve konuşmayı kendilerince “bilgi veya demeç veremezler” kapsamına sokarak cezalar yağdırdılar.

Yok öyle bir dünya herkes kanunları ya iyi anlayacak yada masaları işgal etmeyecek ve oturmayacaklar, oraları iş bilen liyakatlı kişiler idare edecek.

 Gerçi ülkemizde baseni koltuğa değen biranda değişiyor oda ayrı bir konu!!!Hikmeti nedir çözülemedi gitti....
 Değerli sağlık çalışanları; Kanun ve gerekçesi birlikte incelendiğinde söz konusu yasağın, memurun sadece kendi görevlerinin yürütülmesiyle ilgili bir yasak olduğunu görüyoruz.Yani memur kendi görev alanı ile ilgili iş akışını anlatamaz yani basına açıklamada bulunamaz.

İdare tarafından kendisine tesis edilen bir işlemi cezayı anlatmak ve kamuoyu oluşturmak için basın açıklamasında yada kendisine uzatılan bir mikrofona  güncel konular ile ilgili basın açıklaması yapabilir.

Yani görevi dışında diğer tüm konularda basına bilgi ve demeç verebileceği, yazı yazabileceği açıkça görülmektedir.


DEĞERLİ SAĞLIK ÇALIŞANLARI; aksi düşünüldüğü takdirde trajik komik olaylar ortaya çıkar, örneğin bile, bir gün gazeteciden gazete  alırken, gazete fiyatlarını nasıl bulduğunuzu ya emekli maaşlarının yeterli olup  olmadığını soran bir TV kamerasına, gazete fiyatı yada emekli maaşları  ilgili tek laf edememeniz durumu ortaya çıkar ki  ülkemiz muz cumhuriyeti değildir.

Memurun kendi görevinin yürütülmesi dışında bilgi ve demeç verebileceğine dair ve yukarıdaki açıklamaları destekleyen onlarca yüksek yargı kararı mevcuttur.
Örnek Danıştay kararları: (D.5.D,K:88-1281, E:87-2439), (D.8.D. E: 1993/1617 K: 1993/4214,(D.8.D, E:95-2654, K:96-115), (D.10.D, K:89-519, E:88-1504)
Kurum amirleri öncelikle  memurun yazdığı yazının yada yaptığı basın açıklamasının, memurun hangi konuda yazı yazdığı yada basına sözel  bilgi ve demeç verdiğini tespit etmekle mükelleftir.
İdareler ; kızdıkları yada sürekli izledikleri memura ceza vermek için hemen bu basın açıklaması yaptı bu durum 657 DMK nın 15 maddesine suç hemen yapın soruşturma verin ceza mantığında olduğu için sonrasında bunlar yargıdan dönmektedir.Bu durum çalışan için ekonomik ve hemde manevi sıkıntılar yaşanmasına neden olmaktadır.
Değerli sağlık çalışanları; peki, madem memur kendi görevinin yürütülmesi dışında her türlü yazı yazabilir, bilgi ve demeç verebilir diyoruz.
Hangi hallerde memur  hakkında işlem tesis ettirilebilir;

Memur yazısında veya röportajında  eleştiri sınırını aşar, konusu suç teşkil eden cümleler kurarsa memur hakkında  657 DMK 15 maddesi ve yine 657 DMKnın 125 maddesinin D/g gereği işlem tesis ettirile bilir.
Bu durumda idare ne tür işlem  yapabilir?
Cumhuriyet savcılıkları bünyesinde Basın Savcılığı mevcuttur,amir konusu suç teşkil eden yazı veya demeçler için, kendisine hakaret edildiği, kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu düşünüyorsa, isnat veya iftiraya uğradığını iddia ediyorsa,idareler de dâhil herkesin başvuracağı merci Cumhuriyet Savcılıkları ve Basın Savcılığıdır.

Burada konu hukuki açıdan incelenir ve bir suç varsa, iddianameyle mahkemeye sevk edilerek yargı süreci başlatılır.Bu iş aslında bu kadar basit.

Ama  amirin dikkat edilmesi gereken yazı ve demeçlerdeki ifadeler yanlış ve hoş olmayan ifadeler ise idari amirler idari soruşturma açamazlarBuradaki altın kural;  idari amirler hoşuna gitmeyen her lafı hakaret ya da küçük düşürme kabul edip idari soruşturma açıp ceza veremeyeceğidir.

Değerli sağlık çalışanları;memurun görevinin yürütülmesi dışında basına bilgi ve demecinde, yazılarında kullandığı ifadelerden dolayı adli kurumca  suç unsuru tesbit edilmiş ise konusu artık idari soruşturmaya değil hukuki yargılamaya tabidir. Bunu unutmayınız…
Değerli sağlık çalışanları; kanunlarımızda ve birçok yargı kararında neyin hakaret veya kişilik haklarına saldırı olduğu çok net açıklanmıştır.


 Örnek verecek olursak Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2001/9-132 E.- 155 K. Sayılı içtihatçındaki “eleştirinin doğasından kaynaklanan sertlik suç oluşturmaz. Eleştiri övgü olmadığına göre, sert, kırıcı ve incitici olması da doğaldır.” şeklindeki hükmü, her hoşa gitmeyen eleştirinin, sözün veya yazının hakaret suçu oluşturmayacağını açıkça belirtmiştir.
,
Bilindiği gibi 67 DMK nın hemen her maddesinde şu tabirleri görürüz(“görevi sırasında”, “hizmet dışında” veya “kamu görevinde”) Kanunlarda disiplin hükümlerine tabi olan fiiller, mekân ve durum açısından tanımlanmış sınırlanmıştır.

Dikkatinizi bir konuya çekmek istiyorum;Son dönemlere  amir-memur ilişkileri bakımından, yaşamının her alanında amir memurun üstüdür, görevi dışındaki her hareketinden ve fiilinden dolayı amirine karşı sorumludur gibi ucu açık ve tehlikeli anlayış karşımızda duruyor.

Örneğin;Kahvede oturan memur ile kaymakam yada müdür ile memur  aynı alanda olamaz gibi bir kanı oluşmaya başladı.
İdarelerce unutulan ve yanlış anlaşılan yada işerine öyle geldiği için davrana bilirler ama unutulmalıdır ki  Genel ahlaka aykırı olamadığı halde, amirin hoşuna gitmeyen her hareket ya da sözler, soruşturma ya da disiplin cezasına konu edilemez.


MİRAÇ KANDİLİNİZİ KUTLAR KANDİLİN TÜM DÜNYA YA BARIŞ VE MUTLULUK GETİRMESİNİ DİLERİM
 SAYGILARIMLA
HÜSEYİN AYHAN
AKTİFSAĞLIK-SEN
GENEL BAŞKANI

Anestezi Teknisyen ve Teknikerleri Sorun Raporu

Anestezi Teknisyen ve Teknikerleri Sorun Raporu



















Bilindiği üzere sağlıkta tüm meslek guruplarının farklı sorunları var.Mesleklerin meslek standardı , mesleki yeterlilikleri ile meslek uygulamalarına dair görev yetki ve sorumlulukları ortaya koyan çerçeve yönetmelik yoktur.



219 Sayılı kanunun Ek 13 maddesinde Anestezi teknisyeni/teknikeri meslek tanımı şu şekilde yapılmıştır.sağlık meslek liselerinin ve meslek yüksekokullarının anestezi programlarından mezun; anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanı tabibin sorumluluğunda ve yönlendirmesi doğrultusunda anestezi işlemlerinin güvenli bir şekilde başlatılması, sürdürülmesi ve sonlandırılması için gerekenleri yapan sağlık teknisyeni/teknikeri olarak kanunla tanımlanmış ama görev yetki ve sorumluluklarının alanı yönetmelikle belirlenmemiştir.

Bu durum diğer sağlık mesleklerinde olduğu gibi Anestezi teknisyeni/teknikerlerinin de birçok sorunları vardır.Raporun Devamı için Resmi Tıklayınız




Saygılarımla
Hüseyin AYHAN
Aktifsağlık-sen
Genel Başkanı

SAĞLIK BAKANLIĞI PERSONELİNE NEDEN SAHİP ÇIKMIYOR?

SAĞLIK BAKANLIĞI PERSONELİNE NEDEN SAHİP ÇIKMIYOR?


SAĞLIK BAKANLIĞINI KINIYORUZ.
Sağlık Bakanlığı bir kara lekeye daha imza attı, Entegre İlçe Hastanesindeki görevini bırakmayan Aile Hekimi Sözleşmesi Fesih edildi, Şırnak Güçlükonak İlçe Kaymakamının rahatsızlanan eşine bakmak üzere evine gitmediği için, Şırnak Valiliği tarafından yapılan soruşturma sonucu 45 ihtar puanı verilmiş kurum yetkilileri hızını alamamış talimat üzerine 10 kişilik ekiple ilçeye giderek yaptıkları baskın tarzı  denetim sonucunda, 95 ihtar puanı verilerek, toplamda hukuki dayanağı olmayan 140 ihtar puanıyla aile hekimliği sözleşmesi kanunlara aykırı olarak fesih edilmiştir.

 ACİLDE görevli  tek hekim olduğu  çalışma alanını terk etmediği ve görevinin gereklerini  yaptığı için  Kaymakam mülki amirlik konumunu kullanarak tek hekim olan  Dr.Mehmet Zeki TÜRE yi eşinin rahatsızlığı için  doktoru evine  çağırdı çalışma alanını terk etmeyen acilde olması gerektiğini ifade eden Aile Hekimi Doktora (Dr.Mehmet Zeki TÜRE)  kaymakamın ayağına gitmediği için  kaymakamın konumundan dolayı korkan Sağlık Bakanlığına bağlı Şırnak İl Sağlığı Müdürlüğü  yetkileri hekime 140 ihtar puanı  vererek aile hekimliği sözleşmesini fesih etmiştir. Sağlık Çalışanına  BASKI ve SİNDİRME devam ediyor.

 Sayın Sağlık Bakanlığı ve Halk Sağlığı yetkililerine soruyoruz bu hukuka aykırı olayı sizin kendinize yada bir yakınıza,yada çocuğunuza  yaşatılıyor olsa ne yapardınız? Aile hekimi olarak bir çalışan hekimi Anayasamızın 17-18 maddesine aykırı olarak  acilde çalışmak üzere görevlendiriliyor Burada mesleki etik ve tıbbi etik gereği  görev alanının sorumluluğunu taşıyan hekimin sözleşmesi fesih ediliyor.

BU NASIL BİR ADALETTİR Kİ BAKANLIK SUSUYOR? KAYMAKAMDAN MI KORKULUYOR? SAYIN BAKAN SAĞLIK ÇALIŞANLARININ ÜZERİNDEKİ   BU KARA LEKEYİ SİLMEK  VE BASKIYI ,KALDIRMAK SİZİN BOYNUNUZUN BORCUDUR, BUNCA HUKUKSUZLUK VE BASKI VARKEN BİRDE BAŞKA KURUM AMİRLERİNİN BASKISI NEDENİ İLE SIKINTILAR YAŞAMAK İSTEMİYOR .ARTIK BU BASKILAR BİZİM SABRIMIZI TAŞIRIYOR…
            Şimdi şunu soruyoruz; Eğer bu hekim acilden ayrılmış ve kaymakamın eşini muayeneye gitmiş olsa,acile bir intox,havale geçiren bir çocuk,karbon monoksit zehirlenmesi,yada MI geçiren bir hasta gelmiş olsa hastaya ilk müdahale ,edilememiş olsa hasta kaybedilmiş olsa ne olurdu? CEVAP BEKLİYORUZ
Böyle bir durumda  bu hekime ne yapılırdı acaba ? Haklı iken sözleşmesi fesih ediliyorsa işte o zaman bu hekimin meslekten men cezası verilirdi her  halde … Ayrıca aile yakınlarının yaşatacağı baskı ve darp girişimleri,şiddeti düşünmek bile istemiyoruz.
            Sağlık Bakanlığını Diğer Kurum amirlerine karşı KORUMAYA DAVET EDİYORUZ. KENDİ PERSONELİNİ BU KADAR DIŞLAYAN BAŞKA BİR BAKANLIK VARMIDIR?
Kaymakam istediği için soruşturma başlatılıyor peş peşe cezalar veriliyor ama kimsenin sesi çıkmıyor,bundan sonra görevli aile hekimleri nöbetlerde idari yönden sahip çıkılmadığı için hastaları bırakarak görev alanlarını terk ederek,mülki amir çağrılarına gideceklerdir. Peki hizmet almaya gelen vatandaşların hastaları ne olacak? Sağlıkta Dönüşümden Bahseden Sağlık Bakanlığı Yetkilileri Hayal görmeye devam ediyor.Ayrıca personellerine sahip çıkamıyor.   
SAĞLIK BAKANLIĞINI GÖREVE  DAVET EDİYORUZ. TÜM SAĞLIK  PERSONELLERİNE YAPILAN HAKSIZ  UYGULAMALARA VE MOBBİNG BASKILARINI  DURDURMAYA DAVET EDİYORUZ. SON 10 (ON)YILDA  VERİLEN CEZALARI TEKRAREN İNCELEMEYE  AÇILMASINI TALEP EDİYORUZ.
Evet görülen tablo şu; hasta yakınlarına  cahil deyip yapılanları  hasta psikolojisine bağlayan Sağlık Bakanlığı yetkilileri bu okumuş aydın aynı zamanda da ilçenin kaymakamı olan kaymakam ile ilgili nasıl bir açıklama yapacak.Aynı şekilde İçişleri Bakanlığının,ADALET BAKANLIĞI'NIN  tavrı ne olacak bekliyoruz.
M.Kemal Atatürk’ün şu sözünü burada kullanırsam ayıp etmiş olmam “Biz cahil dediğimiz vakit, mutlaka mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğim ilim, hakikatı bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okuma bilmeyenlerden de hakikatı gören hakiki âlimler çıkar.
            Ülkemizde çalışanların haklarını korumak için kurulan sendikalar neden susuyor,sadece kendi üyesi oluncamı müdahil olacaklar, beyler gemi su alıyor,burada birlik olunması ve bu olayı ortak eyleme dönüştürülerek bu haksız sözleşme  feshine dur demelidir. Biz AKTİF AĞLIK-SEN olarak AHEF in alacağı her türlü karara destek vereceğimizi deklere ediyoruz.
Şırnak ili Güçlükonak Merkez 1 Nolu Aile Sağlığı Merkezinde çalışan Dr. Mehmet Zeki TÜRE'ye geçmiş olsun dileklerimizi sunuyor.AKTİF SALIK-SEN olarak her şartta yanında olduğumuzu ifade ediyoruz,ayrıca yapılan MOBBİNG’ i ve hukuki dayanağı olmadan dosya tamamla cezlandır mantığı ile yapılan FESİH İŞLEMİNİ KINIYORUZ. İLGİLİLERDEN  ACİLEN AÇIKLAMA BEKLİYORUZ…
SAĞLIK BAKANLIĞINI VE KURUMLARINI DA KORKMADAN ADİL VE ADALETLİ ŞEKİLDE İNCELEME VE ARAŞTIRMA YAPMAYA DAVET EDİYORUZ. HER ZAMAN  DEDİK  LİYAKATSIZ AMİR HER TÜRLÜ  GÖEVSEL EKSİKLİĞE  AÇIK OLUP  BİAT KÜLTÜRÜ İLE EMİR SORGULAMADAN KENDİSİNE VERİLEN  ROLÜ OYNYACAKTIR.
Saylarımla
Hüseyin AYHAN
Aktifağlık-Sen
Genel Başkanı

İntihara Eğimli Olmasının Nedeni İlaca Kolay Ulaşmamı?

İntihara Eğimli Olmasının Nedeni İlaca Kolay Ulaşmamı?












Röportajın Tamamı İçin Resmi Tıklayınız Yada Linki Tıklayınız LİNK



A
ktif sağlık-Sen Genel Başkanı Safety Health dergisine yaptığı röportajda ilginç konulara değindi.Genel Başkanımız Hüseyin AYHAN'ın röportajı için linki ve resmi tıklayınız 
Saygılarımızal
Aktif Sağlık-Sen
Basın Sekreterliği 

BIÇAK KEMİĞE DAYANDI YETER ARTIK

BIÇAK KEMİĞE DAYANDI YETER ARTIK


SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM  SAĞLIK ÇALIŞANI ÜZERİNDEKİ YIKIM DEVAM EDİYOR..

 1988 Yılından sonra  başlayan sağlıkta dönüşüm rüzgarı 2003 yılından sonra hızlı esmeye başladı Halen ülkemiz yönetiminde bulunan hükümet ile (AKP Hükümeti döneminde) daha da hızlandırılandı ve kasırga ya dönerek sistemleri yıkarak devam etti  “Sağlıkta Dönüşüm Programı”ile  sosyal devlet in gereği ücretsiz olması  gereken sağlık ve sosyal hizmeti hak olmaktan çıkaran, ticarileştirerek parayla alınıp-satılan, üzerinden “kar” elde edilen bir hizmete dönüştüren, çalışanların iş-işyeri güvencesini kaldıran, performansa göre çalıştırarak rekabet ettiren, ağır iş yükü altına sokan, her türlü şiddetle karşı karşıya getiren bu program olmuştur. 

Sağlık çalışanı yani hizmeti sunanların mutsuzluğu,iş yükü  artarken (yandaş olanlar ve Liyakatsız Makam sahibi olanlar hariç)  hizmeti alanların hastaların (müşterilerin)  mutluluğu hizmete daha rahat  ulaşım ve sağlık çalışanına şiddet uygulanırken algılarken  bununda “Hasta Hakkı” olarak görülmesine siyasiler ve hükümet erkinin söylemleri  ve  idarelerin baskıları etkin olmuştur. Geçen yılda ifade etmiştim sağlık çalışanlarının bunca sorunu varken “ 14 MART TIP BAYRAMI KUTLAMAK” neyimize diyerek  14 maddelik manifesto yayınladık. Sağlık  çalışanlarının geçen yıla göre sorunlarının sayıları azalması gerekirken,sorunlarının daha da arttığını gördük.

BU SORUNLARI ŞÖYLE SIRALAYA BİLİRİZ.;
  1. Angarya çalışmaya ZORLANMAKTADIR
  1. Performans baskısı ile KARŞIKARŞIYADIR
  1. Niteliksiz sağlık eğitimi VERİLMEKTEDİR
  1. Hizmet sunduğu Sağlık           hizmetine ulaşmak için  Katkı-katılım payları ÖDMEK ZORUNDADIR      
  1. İş ve işyeri güvencesi YOKTUR
  1. İşyerinde idarelerin MOBİNG BASKISI ALTINDADIR
  1. Çalışan Polikliniği Olmadığı için  İNTİHAR EĞİLİMİ ARTMIŞTIR.
  1. Performans yerine Emekliliğe yansıyacak ücret ALAMAMAKTADIR
  1. 9.      Özlük ve demokratik hakları ELLİNDEN ALINMIŞTIR
  1. 10.  Sağlık Çalışanların Meslek Odaları KANUNU HALEN ÇIKARTILMMIŞTIR.
  1. 11.  Çalışma Saatleri ESNEK HALE GETİRİLMİŞTİR.
  1. 12.  Güvencesiz ve ucuz iş gücü artırılmış TAŞERONLAŞMA ARTMIŞTIR
  1. 13.  Farklı istihdam Modelleri Oluşturularak ÇALIŞMA BARIŞI BOZULDU.
  1. 1219 Sayılı Kanunun EK-13. maddesine rağmen MESLEKLER ÇATIŞTIRLMAYA BAŞLANDI
  1. 15.  Hasta ve Çalışan Güvenliği Birimleri AMACI DIŞINDA KULLANILMAYA BAŞLADI
  1. 16.  Yeterli insan  GÜCÜ PLANLAMASI YAPILMAMIŞTIR (Az Kişi Çok İş)
  1. 17.  Sağlı Mesleklerinin Görev Yetki ve Sorumlulukları tanımlanmadığı için İDRELERİN İSTEĞİ DOĞRULTUSUNDA ÇALIŞTIRILMALAR BAŞLADI
  1. SİYASİ VE SENDİKAL FARKLILIKLAR NEDENİ İLE SÜRGÜNLER BAŞLADI
  1. 19.  Aile Sağlığı Merkezlerinde görevli AİLE SAĞLIĞI MENSUPLARI hastanelerin ACİL SERVİSLERİNDE NÖBET TUTMA ZORUNLULUĞU BAŞLADI
  1.  Tüm sağlık Çalışanlarına İKAMET SINIRLAMASI GETİRMEYE ÇAŞILIYOR,
  1. 21.  Karmaşık bürokrasi, kanun ve yönetmeliklerle Yönetilmekt
  1. edir. KANUN İLE YÖNETMELİKLER BİR BİRİNİN TAMAMLAYICISI DEĞİLDİR.


Sağlık çalışanlarına sağlık alanında yapılan değişikliklerle yani Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı tamamlayıcı birçok düzenlemeler  663 Sayılı KHK  ileri sürülerek SAĞLIK ÇALIŞANLARINA DAYATILMAKTADIR

AKTİF SAĞLIK-SEN Yıllar yılı Siyasilerin kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirdiği  niteliksiz sağlık Politikaları, Sağlık Mesleklerinin Eğitiminden, Mesleki Görev Yetki ve Sorumlulukları, MESLEK YETERLİLİĞİ VE MESLEK STANDARTLARI,SAĞLIK ÇALIŞANALRININ ALAMADIĞI YIPRANMA PAYI VE GÖSTRGE SORUNNLARI  Sağlıkta  çocuk işçiliğinin durdurulması
   ile sağlık çalışanlarını neredeyse bitiren düşünemeyen robotlaştıran  en önemlisi insan sağlığı ve toplum sağlığını hiçe sayan olumsuzluklara karşı mücadeleyi yürütmek için tüm meslek örgütleri ile işbirliği yapmaktan çekinmez. İş, ücret ve gelecek güvencesi ile iş yeri güvenliği için her türlü çalışmanın yanında yer alır.
Temel ilkemiz Meselenin Çalışanların Özlük Hakları Gerisi Teferruattır. Diyor ve GÜCÜMÜZ BİRLİKTELİĞİMİZDİR diyor. Gücümüzün farkına varılmasını ve farkındalık oluşturulması gerektiğini düşünüyorum
AKTİF SAĞLIK-SEN OLARAK YETKİLİLERE ŞUNU İFADE EDİYORUZ. GAYEMİZ İNSANCA YAŞANIR BİR HAYAT  VE  VATANDAŞIMIZA İNSANCA BİR SAĞLIK HİZMETİ SUNMAKTIR.
BU ZOR ŞARTLRDA ÇALIŞAN SAĞLIK CAMİASININ 14 MART TIP BAYRAMINI KUTLA(MI)YORUZ
 
SAYGILARIMIZLA
AKTİF SAĞLIK-SEN
YÖNETİM KURULU

SAVAŞTA KAZANAN OLMAZ, HER İKİ TARAFTA BİR ŞEYLER KAYBEDER.

SAVAŞTA KAZANAN OLMAZ, HER İKİ TARAFTA BİR ŞEYLER KAYBEDER.


Hatırlarsanız gezi olaylarında; “amaç birkaç ağacı korumak yada kesilmesini engellemek değildir” öyle olsaydı Ankara’nın göbeğinde Atatürk Orman Çiftliğinde ne ağaçlar katledildi!! Hiç kimsenin sesi çıkmadı.


Diyerek, herkesi sağduyu ve itidale davet etmiştik. Dershanelerinse mevcut haliyle kapatılmaması, toplumun dengeleriyle oynanmaması ve insanların kutuplaştırılmaması gerektiğini yazmıştık.

Bir yazımızdaysa “Sağlıkta Yolsuzluk ve Çeteleşmeden” bahsetmiş, yönetmek adına hareket edenlerin, liyakatsiz yöneticilerin bilinçsiz tutum ve davranışlarının zulüm ve baskıya dönüştüğüne, günümüz yöneticilerinin en büyük hastalığı olan “yolsuzluk ve zulme-mobbinge” dikkat çekmiştik. 

Hatta; Adaletle Hükmetmeyen her gücün zulmetmeye mahkum olduğunu belirtmiştik.


Son aylardaysa, soluyanların ciğerlerini yakan, zehirli bir sis bulutu adeta ülkemizin üstüne çöreklenmiştir. Birileri tarafından toplumun algısıyla oynanmakta, aynı değerleri kutsayan ve bu güne kadar ortak hareket edenlerin, hatta “ne istedilerde vermedik?” “Zaman kardeşlik zamanı” diyenlerin birbirlerine karşı BEDDUA VE AŞAĞILAMA söylemleri içerisine girdiğine şahit olmaktayız. Bu savaş; Peygamber (sav)’in dahi bizi desteklediği kutsal bir savaştır, harp hileden ibarettir, zafere ulaşmak için her yol mübahtır, hırsızla mücadele cihaddır sözlerini hayretler içerisinde duymaktayız.

Ben kendi adıma! Her iki tarafında masum olduğuna inanmıyorum. Her iki tarafında her geçen gün daha fazla itibar, masumiyet ve inandırıcılığını kaybettiğini görüyorum. Her iki tarafta da kendini Hakk’a ve Milletine adamış, masum, saf ve temiz yürekli birçok insanın olduğunu çok iyi biliyorum. Onları tenzih ederim, ancak umumun durumu, görünen ve bilinenler maalesef bundan ibarettir.

Bilinmeyense, yıllarca sürecek olan bu savaşta kim ne kadar kazanacak? Yada kim ne kaybedecektir? İşte onu şimdiden söylemek çok zor. Kazanan ne kazanırsa kazansın? Kaybeden ne kaybederse kaybetsin, EN ÇOK KAYBEDEN MİLLETİMİZ VE ÜLKEMİZ OLACAKTIR. Dövizin ve faizlerin yükselmesi, son gelen zamlar vs. bütün bunların habercisi değil mi?
Her iki tarafta da liderler adına hareket eden, onlar adına iş yapan, kendi çıkarları uğruna herkesi yönetip yönlendirmeye çalışan ve tarafları kışkırtanların olduğu açıktır. İşte bunun için bu çatışmanın adı “KURMAYLARIN YADA ÇIKARLARIN SAVAŞIDIR.”
Her iki tarafta iyiler kadar kötülerin ve kötü niyetlilerinde olduğu bellidir. Bakan ve vekil istifaları ile iktidar yada siyaset kanadı bir nebze olsun kendini temizlemiştir. Ya cemaat cephesi? Onlar kendi içindeki kötüleri ve kötü niyetlileri ne zaman temizleyecek? Sakın bizim içimizde Haksızlık ve zalimlik yapan, masumlara iftira atan, başkalarının gizli hallerini yada mahremini araştıran ve kötü niyetli hiç kimse yok denilmesin.
Cemaat kanadı kendini temizlemedikçe, fenalık ve hüsrandan öteye gidemez. Liderleri adına kötü niyetlerle hareket edenler, sadece kendi çıkar ve hedefleri için her yolu mübah görenler? İşte onlar her iki cihanda da kucağında ateş taşıyanlardır. Bu ateş önce onları, sonrada yakını ve etrafındakileri yakmaktadır. Hırs ve ihtirasın alevi her geçen yükselmektedir. Bu çatışmayla birlikte hemen her eve, her topluluğa, her yere ateş düşmüştür. Toplumun en önemli gündemi bu olmuş, herkes bir cepheyi tutar ve taraf olmuş, anne babalar dahi çocuklarıyla tartışma sürecine girmiştir. Bu süreçte hepimizi bekleyen felaketin boyutları belli olmuyormu?
Diğer yandan; Eğer yerel seçimde İstanbul başta olmak üzere bazı büyükşehirleri kaybettiğinde daha da hırslanacak, eğer bu durum cemaatin zaferi sayılacaksa, kendisine hiçbir fayda vermeyecektir. Çünkü böyle bir durum sorunu çözmeyecek yada cemaati kurtarmayacaktır. Ya tersi olur ve seçimlerden iktidar başarıyla çıkarsa, rakipleri daha da hırslanacak ve yeni yeni hamleler yapacak, bu süreç böylece sürüp gidecektir. Çünkü kökü dışarıda olan bu hareketin oluşumu uzun yıllar almıştır, ıslahıda yıllarca sürecek ve hemen bir anda olmayacaktır.
Bu çatışmada bir ihtimal daha varki, SULH VE KARDEŞLİK şuan pek mümkün görünmüyor. Ama unutmamak lazımki; SAVAŞTA KAZANAN OLMAZ, HER İKİ TARAFTA BİRŞEYLER KAYBEDER. Tarih boyunca hep böyle olmadı mı?
Bu günkü yaşadıklarımız, ibrenin tersine döndüğü, geminin rotasının değiştiği, ülke tarihinde zaiyatlarla anılacak olan bir milat, bir dönüm noktasıdır. Paralel yapı, derin devlet, haksızlık ve zulümler sadece emniyet ve yargı cephesinde değildir. Devletin, kurumların yada idarenin hemen her kademesinde kendi çıkarları için kamu imkanlarını kötüye kullanan birçok yapılanmalar var. “DEVLETİN MALI DENİZ? YEMEYEN KERİZ” vb. söz ve deyimler nerdeyse Milli Atasözümüz olmuş, “ÜZÜMÜ YE, BAĞINI SORMA” toplumun hayat prensibi haline gelmiştir. Çalışmadan zengin olmak, daha çok kazanıp daha çok tüketmek, makam ve dünyalık hırsı taa kemiklerimize kadar işlemiştir. Daha geçenlerde TBMM komisyon başkanı bir vekilimiz ne demişti?

Adam bazen geliyor; “Hocam beni genel müdür yap, dosyam tertemiz” diyor ve dosyasını koyuyor. Ne iş yaptın deyince sayıyor; şurda, şurda, şurda şu…
Ben seni genel müdür yapmam diyorum.
“Hakkımda açılmış bir tek dava yok” diyo
Eeee sen iş yapmamışsın ki dava olsun hakkında…
http://tv.cnnturk.com/video/2014/01/28/programlar/aykiri-sorular/burhan-kuzu-enver-ayseverin-sorularini-yanitladi-aykiri-sorular-27-01-2014/2014-01-27T2045/ (14:00-15:00 dakika arası)

Sonuç her ne olursa olsun; Bu işin sonunda en fazla kaybeden halkımız ve ülkemiz olacaktır. Onun için en büyük sorumluluk taşıyan ve ders çıkarması gereken yine bizleriz. Ülkenin başına gelecek bu felaketi-savaşı yıllar önce gören, “Haliçteki Simonlar” kitabıyla yazdıklarının bedelini en ağır şekilde ödeyen, her iki tarafında gazabına ve hışmına uğrayan Hanefi AVCI şöyle diyor;

“ALLAH (cc) YARATTIĞI (DÜNYA) ÜZERİNDEN EL ÇEKMEMİŞTİR. O HERŞEYİ BİLİR. Allah’ın yaramaz işi yoktur. İlahi adalet mutlaka tecelli ediyor. Acı ilaç misali biraz bizi rahatsız etsede zahmeti, rahmete dönüştürüyor. Olup biten bir çok şeyin sonunda hepimiz için hayırlı olacağına inanıyorum.”

Son olarak; İnşallah yanlış yapanlar, yaptıkları zulmün farkına varırlar ve gerçek bir inancın vereceği adalet duygusuyla hareket ederler. Bu yaşananlardan hepimizin çıkarması gereken dersler var, hepimizin üstüne yüklediği ağır bir sorumluluk ve tarihi veballer var. Üzerinde en çok düşünmemiz gereken konuysa; “Hem Allah İnancı hemde zulüm, iftira ve haksızlık” hepisi bir arada, aynı yerde veya aynı kişide nasıl bulanabilir?
ERCAN KUYUCU

Mevzuat Sekreteri

LİYAKATSIZLIK YOLSUZLUĞU BERABERİNDE GETİRİR

LİYAKATSIZLIK YOLSUZLUĞU BERABERİNDE GETİRİR


“LİYAKATSIZLIK YOLSUZLUĞU BERABERİNDE GETİRİR”
BÖLÜM 1



Saygıdeğer Sağlık Camiasına, bütün çalışanlara vetüm halkımıza en Kalbi duygularımla şükranlarımı sunuyorum. 

Malum, ülkemizin gündemi çok yoğun, en son ve en popüler konumuzsa paralel yapı, derin devlet, ayakkabı kutuları, yolsuzluk vb. hala gündemdeki sıcaklığını koruyor. Yazımızı liyakat, sağlıkta yolsuzluk ve sağlıktaki paralel yapıdan bahsederek üç seri halinde yazacağım.
Öncelikle liyakati tanımlamak gerekiyor; Liyakat Arapça kökenli olup, layık olma, yeterlilik, uygunluk, yaraşırlık anlamına gelir. 

Bu tanımı biraz daha somutlaştırırsak; Örneğin işe eleman alımında, idari makamlara yerleştirilmede, liyakat esası, o işin gerektirdiği bilgi, beceri ve yeteneklere sahip olanların istihdam edilmesini, uygun nitelikte bulunmayanların işe alınmamasını ve atanmamasını ifade eder. 

İstihdam edilecek kişilerin, akrabalık, dostluk, aynı partiden, ayni cemaatten olma veya ayni siyasi görüşü paylaşma, yandaşlık, soyluluk vb. ölçütlere göre değil; görevin gerektirdiği yeterlilik, nitelik ve yeteneklerin ölçüldüğü, aynı şartları taşıyan herkesin katılımına açık olarak yapılan tarafsız, objektif ve hakkaniyete dayalı bir sınav yoluyla belirlendiği sistem olmalıdır.

Türkiye'de daha çok kifayetsiz muhterislerin (yetenek ve yaratıcılıktan nasibini almamış) sahip olduğu öne sürülen bir özellik. Son yıllarda bazı devlet kurumlarında yaygın hale geldiğini görüyoruz. Şaka gibi ama gerçek !!!  

Bay Tufan yada Bayan Tülay mesleğini icra etmek için binlerce insanın arasından sıyrılıp OSYM sınavıyla girmiş, iki dil bilen, doktora/master yapmış insanlar olarak çalışmaya başlayabilirler. 

Ama acı olan yanı bunların üzerine, lisan bilmeyen, lise mezunu şube müdürleri, daire başkanları atanır yada sadece lisans mezunu diye kasap, fırıncı, berber, zabıta göreve getirilir. 

Gerekçede hazırdır; Bu atama liyakate dayalı atamadır?? Liyakat!! Böyle bir şeydir bizim ülkemizde.

Yine bir fıkra anlatmak zorundayım. Konuyu daha iyi pekişeceğini düşünüyorum. Bu meşhur fıkradır ve mutlaka içinizde bilenler vardır, hatamız varsa af edile. Ülkenin birinde kral yoldan geçerken adamın biri iş istemiş ve Kral adama sormuş; Mesleğin nedir? Sen ne iş yaparsın? Adam cevap vermiş; NE İŞ OLSA YAPARIM, YETERKİ İŞ OLSUN. Kralda o zaman seni şu kurumun başına müdür yapsamkabul edermisin? deyince, adam çok iyi olur, ben o kurumu çok iyi idare ederim demiş. Daha sonra seni şu orkestraya piyanist olarak alalım dediğinde, ben piyano çalmayı bilmem ki demiş…

Bizim bürokratlar fıkradaki adamın bile yapamadığını yapıyor ve çok güzel piyanoda çalıyorlar!!!! Artık kılavuzlarımız karga ve burnumuz ..….ta. Sağlık işleri ve sağlık politikamız yap-boz tahtasına döndü. 

Sağlıkta dönüşümün mimarlarından eski bakan “Prf.Dr. Recep AKDAĞ; sağlık çalışanlarının sayısının yetersiz olması nedeniyle “sağlıkta dönüşümün” çalışanların üstüne çok fazla iş yüklediğini söyledi.

Ne yazık ki eski bakan, sağlık çalışanlarının sayısının çok az olduğunu” sağlık sistemi alt-üst ettikten yaklaşık on yıl sonra ve bakanlık koltuğunu bırakınca fark etmiştir!!!..

Biz on yıldır hemen her gün bunu sizlere söyledik ama kulaklarınız duymamıştı, gözünüz görmemişti. Diliniz geçeği söylememek yerine için Lal olmuştu. Sabah şerifleriniz hayırlı olsun!!! Göreviniz bitince bunu söylemenizde aslında Sağlıkta Dönüşümün ne katı kurallarla yapıldığını insanlar dinlenmeden ben yaptım oldu mantığı ile yapıldığını itiraf ettiniz.

Doktor olmanın birinci kuralı nedir? TUS imtihanına girmek ve başarılı olmak değimlidir? Peki şimdi bu imtihanda sıfır bile alamayanlar hangi fakültelerden mezun oluyor ve genel tıp imtihanında 0-40 arası puan alanlar nasıl doktorluk yapabiliyorlar…

Malum bu imtihanı kazanamayanların bir kısmı ‘liyakatları’ dayılarının/siyasetlerinin/cemaatlerinin  nüfuzu  dolayısı ile (!) çeşitli kurumlara bürokrat oluyorlar ve sağlık sistemimizi alt-üst ediyorlar… Bu ülkede bir dönem tıp fakültelerine gidilmeden siyasilerin gücü ile doktor diploması aldılar ve bu doktorlarımız ….. doktorları olarak halen anılıyor acı bir durum değimli?

Üniversitelerdeki akademik yükseltmeler tam bir rezalet haline geldi. Tek bir vaka yayını beş ayrı şehirdeki belirli bir zümrenin elemanları tarafından yapılıyor yada uluslar arası yayınlanmış tezler Türkçeye çevrilerek  kişiler yapmış gibi kabul edildi ve bu insanlar  o yayın/tezlerle  yardımcı doçent, doçent oldular….

Değerli arkadaşlar; Maalesef ve üzülerek belirtmeliyim ki günümüzde liyakat kuralları çok farklı. Sakın kimse beni yanlış anlamasın ve affınıza sığınarak yeni göreve başlamış birinin yanlışlıkla e- mail adresime düşen şu maili paylaşmak isterim. Bu kişi yakın zamanda  hiç anlamadığı bir göreve hastane de müdür olarak atandığını ve tanıdıklarına gönderdiği mailde  aynen şunları ifade ediyor. 

‘Hiçbir şeyini bilmediğim bu kuruma ……abimin hatırı için geldim. Yeni görevimde ülkeme faydalı olabilmek için dualarınızı beklerim bana yardımcı olacak kişi yada kişilerin isimlerini bildirirseniz sevinirim’ diyor. Yani bilime ve ilime ihtiyacı yok, işimiz Allaha kalmış!. Kesinlikle bizim inançlara laf etme gibi bir şey söylememiz söz konusu değil, ama makamlara gelecek kişilerinde için ABC’sini bilmesi gerekli kardeşim. Liyakat olmadığı için bu gün sağlıkta yolsuzluk oranı son on yılda en fazla kurum şeklini almıştır.

Acaba yeni atanan müdür hastane servislerini hasta yakınlarını ziyareti sırasında çalışanları da aynı şekilde görmekten başka bir deyişle her beyaz formalı gördüğünü doktor zannedenler yada adını duyduğu ilaçları eczaneden alıp torbada bakıncaya kadar duymayanlar maalesef hastanelerde o yada bu müdürlüğü görevini yada uzman olarak atanmaktadır!!! Malum olduğu üzere son on yılda sağlık bakanlığı bürokratları fırıldak gibi görevden göreve atanmakta… memurlar o kadar liyakatli ki (!) ne görev olsa yapabiliyorlar, aksini söyleye bilen varmı?

Biz Aktif Sağlık-Sen hiçbir siyasi partinin ne yanı ne sağı ne solu nede karşısıyız biz herkese eşit mesafedeyiz Gerçekleri de söylemekten asla çekinmeyiz. 

Haksızlık karşısında susup şeytanın avukatlığını yapmadık yapmayız da; Hiç etik bulmadığım ve ülkemizin kokuşmuş bir olayıda her hangi bir partinin aday adayı sanki bir makama getirilmek zorundaymış gibi liyakati olmadan makamlara taşınıyor. X Partisinin  milletvekili aday adayı, Yandaş Sendika üyesi E.S bir SGK çalışanı bu kişi kurumca yapılan, şeflik sınavında 100 üzerinden 38 puan aldığı halde SGK  Y İl Müdür Yardımcılığı'na atandı (http://www.memurlar.net/haber/237144/)’… 

İlçe devlet hastanesi başhekim yardımcısı olan tip doktoru, milyonları ilgilendiren SGK'da alınan kararlardan ne anlar? Liyakat hak getire! İlce başhekim yardımcısı olan bu kişi Y ilinin SGK genel müdürlüğüne roketle geçiş yaptırılmıştır. Unutulmaması gereken en önemli konu “Liyakatsizlik yolsuzluğu da beraberinde getirir.” Sağlık Bakanlığı ve Kurumlarında durum farklımı?  Kesinlikle Hayır, hatta daha korkunç yapılanmalar var. 

Bu yapılanma öyle bir hale geldi ki artık metastaz yaptı ve dağılmaya başladı. Her şey normal kabul edilmeye başladı her şey gözler önünde olup bitiyor kimse ağzını açmıyor.Nokta kadar menfaat için inançlar yok sayılıyor. Haramla helal bir birine karışmış ve haram artık çok olduğu için her şey mübah sayılmaya başlandı. Şimdide sağlıktan bir iki liyakatsiz atamaya örnek verelim.

Açık Öğretim mezunu olan ve babasıyla kahve çalıştıran S.B. Manisa Devlet Hastanesi idari Mali İşler Müdür Yardımcılığına, Açık Öğretim İşletme mezunu olan ve eşiyle fırın çalıştıran H.S. Ruh Sağlık Hastalıkları Hasta Bakım Hizmet Müdür Yardımcılığı’na, Kıbrıs’ta otelde çalışan A. S. P. aynı hastanede İdari Mali İşler Müdür Yardımcılığına,

Açık Öğretim İşletme mezunu E.S. Manisa Devlet Hastanesi İdari Mali İşler Müdürlüğüne, Beden Eğitimi mezunu O.Y. Merkez Efendi Hastanesi Hasta Bakım Hizmetleri Müdür Yardımcılığına, Sosyoloji mezunu Y.Y. Kula Devlet Hastanesi Müdür Yardımcılığına, Beden Eğitimi mezunu S.A. Kırkağaç Devlet Hastanesi İdari Mali İşler Müdür Yardımcılığına,Ünye devlet hastanesi de buna yakın bir durum söz konusudur.

Lafın özü şu; Sağlık sisteminde 4 Kasım 2013 tarihinde ki 663 sayılı KHK ile  başlatılan “özerkleştirme” projesi, ilginç atamalara sahne oldu. Proje kapsamında, Türkiye genelindeki hastaneler, CEO yöntemiyle idare edilmeye başlandı. Ancak, bu sistemle birlikte, görevde yükselme kriterleri de esnetildi. Bu esneme sayesinde ise, garson, fırıncı ve beden eğitimi öğretmeni gibi sağlıkla ilgisi olmayan kişiler hastanelerde üst düzey görevlere getirilmeye başlandı ve 2011-2012 yıllarında olduğu 2013 yılında da en fazla yolsuzluk sağlıkta yapıldığı tesbit edildi.
"Sağlık Bakanlığı üst düzey bürokrat ve siyasi erkin yakınlarına yönelik basında çıkan yolsuzluk iddiaları Sağlık Bakanlığı'nda görevini onurlu şekilde yapan bürokratları ve tüm sağlık çalışanlarını rencide etmektedir. Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı'nın Nisan 2013 tarihli raporunda, '2012 yılında gerçekleştirilen yolsuzluk operasyonlarında yerel yönetimler ve sağlığın öne çıktığı' görülmektedir. 

Ayrıca Türkiye'nin, 2013 Yolsuzluk Algı Endeksinde 177 ülke arasından 50 puanla 53'üncü sırada bulunması yolsuzlukların ne kadar genişlediğini ve nerelerden tespit edilebildiğini göstermektedir. 

Yazımızın ikinci bölümünde Ülkemizde sağlık alanında yapılan yolsuzluklar ve bazı kurumlardan örnekler vererek devam edeceğiz.

Saygılarımla
Hüseyin AYHAN

ÖZLÜK HAKLARIMIZIN KORUNMASINI İSTİYORUZ

ÖZLÜK HAKLARIMIZIN KORUNMASINI İSTİYORUZ


SAĞLIK  CAMİASI SAĞLIK ÇALIŞANI İÇİN  SIKINTILI YERLER OLMAYA BAŞLADI,SAĞLIK ÇALIŞANI MUTSUZ VE GELECEĞİNDEN KAYGILI

 Değerli Basın Mensupları ; Sizler aracılığı ile Sağlıkta  sağlık çalışanı için yaşanan yıkımdan bahsetmek istiyorum.

 Şöyleki; Her gelen Bakan Sağlık Çalışanın özlük haklarını elinden almaya devam ediyor.

Mecliste OCAK-2014 Tarihi itibari ile TBMM inde görüşülmesine devam  edilecek torba kanun sağlık çalışanların haklarını elinden alırken  kimsenin sesi çıkmıyor, 



AKTİF SAĞLIK-SEN Olarak Tam Gün Kanunun karşısındayız.Dün karşısında olduğumuz Tam Gün Kanununu daha da ağırlaştırılarak sadece Bazı çevreleri memnun ediyor. Tabanı kucaklamayan hiçbir kanunu kabul etmemiz söz konusu değildir. 

Sağlık Çalışanlarını bir birine düşman eden Performans ödemesinin daha da derinleştirilmesi ve bazı meslek grupların nöbet ücretlerinin  %50 gibi fark ödenecek olması çalışma barışına konulan bir bomba gibi karşımızda duruyor.

Ayrıca Hemşire,Sağlık Memurluğu v.b meslek unvanlarının önüne yardımcı isminin konulması yasal olarak uygun değildir.Çünkü ülkemizde halen mesleklerin görev yetki ve sorumluluklarını belirleyen kanun ve yönetmelikler yok.

Ayrıca sağlık mesleklerinin Standart ve Yeterlikleri belirlenmiş değildir.Bu nedenle yanlış yapılmaktadır.

Ayrıca Sağlık memurlarının yaptığı sünnet yapma yetkisinin alınması da torba kanundaki bir yanlışlıktır.

Şimdi sağlıkta yaşanan negatiflikleri biraz daha açarak anlatmaya devam edelim.
Sağlık alanı sürekli değiştirilen düzenlemeler ve getirilen torba yasalarla alt üst ediliyor.


Her değişiklik sağlık mesleklerinin özüne zarar veriyor, vatandaşların ücretsiz, nitelikli sağlık hizmeti almasını olanaksız hale getiriyor.



Şimdi bir torba yasaya ile  haklar alınarak daha ağır şartlar önümüze koyup, sağlık çalışanlarını daha fazla köleleştirip esnek, kuralsız ve tanımsız çalışmaya zorluyor..
Sağlık çalışanları yine denge tazminatına (375 Sayılı KHK) mahkum edilerek,Döner sermayeden mahrum bırakılmaktadır ; Her şey hastane idarecilerinin insafına bırakılmıştır
Biz sağlık çalışanları aslında bu kanunda şunları görmek isterdik.
Döner Sermayesi ve Ek Ödemesi  Emekliliğe  Yansıtılmasını Beklerdik

Yıpranma Payı Verilmiş olarak görmek isterdik
Ayrıca Sağlık Çalışanlarının Toplu Taşıma Araçlarından ücretsiz sağlanmasını beklerdik
Görev Yetki ve Sorumluluklarının Kanunlaşmasını akabinde çerçeve kanunla belirlenmesini beklerdik,
Çalışma Saatlerinin Düzenlenmesini Beklerdik,
Sağlık Çalışanlarının korkulu rüyası olan Sağlıkta Şiddet Konusunda yasal yaptırımların ertelenmemsinin ilgili maddelerle sağlanmasını beklerdik,
Kurumsal Mobbingler nedenle mobinge uğrayan sağlık çalışanları için hukuki destek verilmesini beklerdik.
Sağlıkta İntiharın Sebep olan İdarelerinin yargılanması için kanuni düzenlemeler beklerdik,
Sağlık Çalışanlarının Elinden Alınan Muayene Olmadaki Sıra Üstünlüğünün Geri Verilmesini Beklerdik, v.b
 Çok zor şartlar altında acil ameliyatlarda gece sabahlara kadar can kurtarma adına çalışan anestezi gazlarına maruz; anestezi hekim ve teknikerleri cerrah - cerrahi hemşire ve teknikerleri nöbet ücretlerinin artmasından mahrum edilmiştir.


Son 10 yıldır SARI SENDİKALARIN yandaşlıkları   nedeni ile sağlık çalışanlarını kaybeden tarafta olurken  SAĞLIKTA DÖNÜŞÜMÜN Kaybedeni ve tüm düzenlemeler çalışanlar için  fiyaskoyla sonuçlanmıştır.


Vatandaşa Sağlıkta Dönüşümü “muayenehane çilesinden kurtaracağız” muayenehaneleri kapatacağız  diyenler sağlığı büsbütün paralı hale getirmekte, üstelik hem üniversitelerde hem de özel hastanelerde Fark ücreti almaktadırlar.
Sağlık sistemi, sağlığı vatandaşlara hak olarak ücretsiz sunmaktan daha çok , vatandaşın cepten ödemek zorunda bırakıldığı sağlık hizmetinden kar eden, hocaları özel sektöre pazarlayan bir ticarete dönüşmektedir.
Yani vatandaşlar için hocalara muayene olup tedavi olabilmenin yolu ya üniversitelerde ya da özel hastanelerde cepten daha çok para ödemektir. Üstelik özele pazarlanacak hekimlere Sağlık Bakanlığı hastanelerindeki hocalar da dahil edilmektedir.


“Ruhsatsız sağlık hizmeti sunma” adı altında bir suç tanımlanıp mesleğini hiçbir çıkar gözetmeden uygulamaya çalışan hekimler ve sağlık çalışanları, 3 yıla kadar hapse atılmakla tehdit edilmektedir.


1219 sayılı kanunda bu durum hüküm altında iken “Sağlık çalışanı olmayan kişilerin hekim gibi sağlık hizmeti vermesi zaten suçtur, cezası bu kanunla düzenlenmiştir. Korku imparatorluğu oluşturmanın mantığı nedir?
Onun için bu ceza; hiçbir hastane yöneticisine bağlı olmadan, mesleğini özgürce, yalnızca halkın yararını merkeze alarak icra etmek isteyen sağlık çalışanlarınadır. Böyle bir ceza hekimliğin evrensel ilkelerine aykırıdır


Yukarıda da belirttiğim gibi;Türkiye de şiddeti önlemeye katkısı olacak, caydırıcılığı olan bir yasa çıkarılması acilen gerekmektedir.
Bu ülkenin dört bir yanında dayak yiyen sağlık çalışanları sizden şiddeti önleyecek gerçek bir düzenleme beklemektedirler. Sendika olarak size bunu sağlayabilecek bir teklif sunduk, acilen hayata geçirilmesini bekliyoruz.


Gelin görün ki bu torba yasa içerisinde mevcut duruma katkı sunmayan, sağlıkta şiddeti sağlık ortamının sorunu değil de sağlık personelinin bireysel sorunu gibi gören bir düzenleme teklif edilerek adeta sağlık çalışanlarıyla dalga geçiliyor.


Yöneticiler tarafından acil serviste; alanı dışındaki uzman hekimlerle durumu idare etmeye çalışırken şimdi de ;Aile Hekimleri ve ile Sağlığı çalışanları ile ayda en az iki kez acil ve başka birimlerde nöbet tutmaya zorlamaktadır.


Torba kanundaki gerekçe ise bir komedi,         Aile hekimliği ile uzaktan yakından ilgisi olmayan uygulama bir de “aile hekimlerinin mesleklerini unutmamaları için gerekli” olduğu ilan edilmektedir!
Daha önce Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği ikamet mecburiyeti düzenlemesi başka adla yeniden getirilerek ikamet kılıcı sağlık çalışanın tepesinde tehdit unsuru olarak tutulmak isteniyor. 



Yani sağlık çalışanlarına dayatılarak çalıştığı  yerin dışına çıkması engellenmek istenmektedir. Akabinde ceza verilmesi kolaylaştırılacaktır. 
 Hizmet Alım ile sağlıktaki sayısı yaklaşık  350.000 olan taşeron çalışanların sorunlarına açıklık getirilmemiş iş garantisi ve alt işverenliğin sonlanacağına dair bir düzenleme bulunmamak tadır.


Tıp fakültesini yurt dışında okuyan ve yurt dışında çalışmış olan hekimlere mecburi hizmet muafiyeti getirilmekte ve tıp fakültesini Türkiye’de kazanarak okuyanlar, bir yere ayrılmayıp bu ülkenin insanlarına hizmet edenler cezalandırılmaktadır.


Hemşirelik Kanunu’nun Uzman Hemşirelikle ilgili hükmü, Sağlık Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı tarafından işletilmemektedir.190 sayılı KHK de değişiklik yapılmamıştır.


Uzman Hemşireler yönetmelik gereği atanması gereken pozisyonlara atanmamakta, alt yapısı uygun olmayan, ancak, eş-dosttan yana gücü yetenler istedikleri iş ve konumu elde edebilmektedirler. Hemşirelik Kanununun bu konuda ki hükmünü işletilmedi.


Bu “Torba Yasa ile  görüldüğü gibi sorunları çözmek yerine Günün 24 saati görev başında kutsal bir mesleği icra sağlık çalışanlarının sorunlarının daha da artmasına  ne zaman son verilecektir.
Ne zaman Avrupadaki meslektaşları gibi  hak ettiği değer verilecek.


  SAYGILARIMLA
 HÜSEYİN AYHAN
AKTİF SAĞLIK-SEN 
GENEL BAŞKANI


KAYBOLAN SADECE VEFA DEĞİL