20 Kasım 2015 Cuma

Sağlık çalışanları korkudan şikayet edemiyor!!!

Sağlık çalışanları korkudan şikayet edemiyor!!!

Sağlık çalışanları korkudan şikayet edemiyor, ama biliyoruz ki sağlıkta mobbing çok fazla.Tazminat vermemek için mobbing yapılıyor. Bunların engellenmesi ve cezalandırılması şart. O yüzden mobbingi önlemenin yolu dava açmak, tazminat almak değil. Mobbingi sosyolojik boyutuyla çözmemiz gerekir. Halk bilinçlenerek ancak bu mobbingi çözebilir. Biraz okuyan, biraz bilinçlenen vatandaş mobbinge uğramaz. Mobbing var, bir gerçek."

'Tazminat vermemek için mobbing yapılıyor' Mobbing ile Mücadele Derneği (Mobder) Antalya Şube Başkanı Dr. Mehmet Ozan Uzkut, büyük şirketlerin üst düzey çalışanlarına tazminat vermemek için mobbinge başvurduğunu, özellikle sağlık, medya, bankacılık, turizm ve ilaç sektöründe mobbing olaylarının fazla olduğunu söyledi.  Mobder Antalya Şube Başkanı Dr. Mehmet Ozan Uzkut, bugüne kadar ’Bana mobbing yapılıyor’ diye 3 binin üzerinde başvuru yapıldığını, 600’ünün mobbing vakası olarak değerlendirildiğini aktardı. Bunlar arasından yaklaşık 100’ünün dava konusu edildiğini ve 16- 17’sinin olumlu sonuçlandığını belirten Dr. Uzkut, kalan davaların ise karşılıklı uzlaşmayla çözüme kavuşturulduğunu dile getirdi.  Yanlış mobbing davalarına da değinen Dr. Uzkut, son dönemde mobbing olmayan birçok olayın mobbingmiş gibi yayılmaya başladığını, bu nedenle açılan birçok davanın kaybedildiğini, avukatların da konuyu çok iyi bilmediklerini kaydetti. Dr. Uzkut, "Ayrımı iyi yapabilmek lazım. Bu kez gerçek mobbing mağdurları dava açmaya korkuyor, ’Dava açacağız da ne olacak, sonuçta kaybedeceğiz’ mantığı yerleşiyor. Halbuki öyle değil, gerçek mobbing mağdurları davalarını kazanıyor ki, çok büyük davalar kazanıldı bu konuda" dedi. TAZMİNAT VERMEMEK İÇİN MOBBİNG UYGULANIYOR Bazı şirketlerin üst düzey çalışanlarına tazminat vermemek için mobbinge başvurduğunu anlatan Dr. Mehmet Ozan Uzkut, şu örneği aktardı:  "Geçen yıl bir ilaç firması bölge müdürüne mobbing uyguladı, istifaya zorladı. Sürekli müdürlerini yok sayıyorlar ve mobbing kriterlerini yerine getirip onu istifaya zorluyorlar. Amaç da ’Kendisi istifa etsin de tazminat ödemeyeyim.’ Ama biz mobbing olayını ispat edip dava açtık. Kazanma aşamasındayken ilaç firması anlaşma yoluna gitti, iyi bir tazminat ödeyip kişiyi davadan vazgeçirdi." HEMŞİRELER VE ÖĞRETİM ÜYELERİNE MOBBİNG Son yıllarda sağlık sisteminde hemşirelerin yüzde 70’ine, üniversitelerdeki öğretim üyelerinin yüzde 65’ine mobbing yapıldığının bilimsel çalışmalarla tespit edildiğini aktaran Dr. Uzkut, bu veriler ışığında diğer sektörler de değerlendirildiğinde mobbingin inanılmaz boyutlarda olduğunu söyledi. SAĞLIKTA ÇALIŞANLAR KORKUDAN GELEMİYOR Eğitim sektöründe yaşanan mobbing vakalarında ciddi düşüş olduğuna değinen Dr. Uzkut şöyle konuştu: "Sağlık yine ön planda. Sağlıkta çalışanlar korkudan gelemiyorlar, ama biliyoruz ki sağlıkta mobbing çok fazla. Medyada mobbing çok fazla. Özel sektörde, bankacılıkta, turizmde, ilaç sektöründe davalık olan mobbingler çok fazla. Çünkü şirketler profesyonelce mobbing yapıyor. Bunlar kötü niyetle yapılan mobbingler. Bunların engellenmesi ve cezalandırılması şart. O yüzden mobbingi önlemenin yolu dava açmak, tazminat almak değil. Mobbingi sosyolojik boyutuyla çözmemiz gerekir. Halk bilinçlenerek ancak bu mobbingi çözebilir. Biraz okuyan, biraz bilinçlenen vatandaş mobbinge uğramaz. Mobbing var, bir gerçek." Hürriyet

Sağlık Çalışanları Mobbing Mağduru Mu ?

Sağlık Çalışanları Mobbing Mağduru Mu ?

Mobbing mağduru sağlık çalışanlarının, motivasyonlarının azalmasından yaşadıkları psikolojik baskı sonucu hayattan kopmaya kadar uzanan psikiyatrik sorunlara yol açmasını önlemek için birçok kurum yeni kararlar almaya başladı.

Başbakanlık: “Mobbingin, Çalışma Hayatına ve Örgüt Başarısına Birçok Olumsuz Etkisi Var”


Başbakanlık tarafından 19 Mart tarihinde “İşyerlerinde Psikolojik Tacizin (Mobbing) Önlenmesi” konulu bir genelge yayımlandı. Genelgeye göre; “Genel olarak “bir veya birkaç kişi tarafından diğer bir kişiye yönelik olarak, düşmanca ve ahlak dışı yöntemlerle sistematik bir biçimde uygulanan psikolojik terör” seklinde tanımlanan ve birine karşı cephe oluşturma, duygusal saldırıda bulunma gibi anlamları da barındıran mobbing kavramı, özellikle son yıllarda “işyerinde mobbing” kavramı yerine kullanılmaya başlandı. Mobbing, çalışma hayatına ve örgüt başarısına birçok olumsuz etkisi bulunan, çalışan performansını ve başarısını önemli ölçüde düşüren bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Bu sebeple mobbing’in tanımlanması, mobbing davranışlarının tespit edilmesi, nedenlerinin ortaya çıkarılması ve mobbing ile başa çıkma yöntemlerin belirlenmesi, hem çalışanlar hem de yöneticiler bakımından büyük önem taşıyor. Özellikle, mobbingi yaşayan fakat yaşadığının mobbing olduğunun bilincinde olmayan birçok çalışan olduğundan hareketle; öncelikli olarak yapılması gereken, mobbingin farkındalığının arttırılmasıdır. Mobbing konusunda toplumun bilinçlendirilmesinin ardından, mobbing uygulamalarına karşı yaptırımların açıkça belirtildiği, caydırıcı ve düzenleyici bir hukuki alt yapının oluşturulması gerekiyor.

Sağlık Bakanlığı: “ALO 170” ile Çalışanlara Destek
Genelge kapsamında Sağlık Bakanlığı Performans Yönetimi ve Kalite Geliştirme Daire Başkanlığı tarafından konu hakkında bir açıklama yapıldı. Açıklamaya göre: “Başbakanlıkça yayınlanan bu genelge kurum ve kuruluşlarda mobbingle ilgili önlemlerin alınmasını sağlamak üzere hem sağlık yöneticileri hem de sağlık çalışanları arasında konu ile ilgili farkındalığın oluşmasını sağlamak, aynı zamanda da mevzuatla konunun hukuki dayanağını oluşturmak üzere atılmış önemli bir adımdır. Genelgede, psikolojik tacizle mücadeleyi güçlendirmek üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik İletişim Merkezi “ALO 170” üzerinden psikologlar vasıtasıyla çalışanlara yardım ve destek sağlanacağı belirtiliyor. 



Ayrıca çalışanların uğradığı psikolojik taciz olaylarını izlemek, değerlendirmek ve önleyici politikalar üretmek üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde Devlet Personel Başkanlığı, sivil toplum kuruluşları ve ilgili tarafların katılımıyla “Psikolojik Tacizle Mücadele Kurulu” kurulacağı da genelgede ifade ediliyor. Daire Başkanlığı tarafından mobbinge karşı kurumsal mücadele için şu önerilerde bulunuldu: Sağlık kurumlarında; mobbing mağduru çalışanlar için kurum yapısına özgü danışmanlık sistemi kurulmalı, iletişime açık, güvenilir bir bilgi paylaşım ortamı sağlanmalı. Çalışanların görev tanımları açıkça belirlenmiş olmalı. Etik değerlere verilen önem hissettirilmeli ve çalışanların da bu değerler doğrultusunda hareket etmelerini teşvik edilmeli. Çalışanlar arasında güvene ve saygıya dayalı ekip ruhu vurgulanmalı, bireysel başarıdan ziyade ekip başarısı ön planda tutulmalı. Çalışanların kişisel gelişimlerine yönelik eğitimler gerçekleştirilmeli ve çalışanlar arasında sosyal iletişimi sağlayıcı sosyal ortamlar oluşturulmalı. Çalışanların yaratıcılığı ve girişimciliği teşvik edilmelidir.”

TBMM Başkanlığı: “Hemşirelerin Yüzde 86’sının Mobbing’e Maruz Kaldığının Belirlendi”
TBMM Başkanlığı, yaptırdığı araştırmada mobbing’i (psikolojik şiddet) “çalışma hayatındaki gizli tehlike” olarak nitelendirilirken, vakaların en sık akademik hayat ve sağlık alanında yaşandığı vurgulandı. Bu konuda yapılan anketlere de yer verilen çalışmada, 505 hemşirenin katıldığı anket sonucunda, hemşirelerin yüzde 86’sının mobbing’e maruz kaldığının belirlendiği kaydedildi.”
Türkiye Psikiyatri Derneği : “Ülkemizde Hemşirelerde Son Bir Yılda Yıldırma Davranışına Maruz Kalma Oranı Yüzde 86.5”
Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Sekreteri Üyesi Doç. Dr. Burhanettin Kaya, mobbing (yıldırma) hakkında şu bilgileri verdi: “Mobbing, psikolojik şiddet, kuşatma, topluca saldırma, rahatsız etme veya sıkıntı vermedir. Hiyerarşik olarak yapılanmış gruplarda, kontrolün zayıf olduğu örgütlerde, gücü elinde bulunduran kişinin ya da grubun, diğerlerine ruhsal yollar kullanılarak, uzun süreli sistemli baskı uygulaması, duygusal saldırı ve yıpratma yaratması olarak tanımlanabilir. Fakat mobbingi bireyin psikolojik yapısından kaynaklanan ya da yalnızca bireyi ilgilendiren bir sorun olarak görmek son derece yanlış ve tehlikeli. Mobbing her geçen gün daha iyi tanınan ve bilinen bir gerçekliğe dönüştüren çalışma ortamının özellikleri ve bunu belirleyen koşullar. Sağlık çalışanları ve hekimler; performans sistemi, gün aşırı nöbetler ve kötü çalışma koşullarının mobbing ile ilişkisinin hem özgün örneklerini oluşturuyorlar, hem de bu konunun altını çiziyorlar. Bugün hekimleri sağlık hizmeti sunmama ve sokaklara çıkmaya zorlayan süreç de özünde bir mobbing yani yıldırma sürecidir. Uygulanan politikalar, hekime yönelik şiddetin artışı, çalışma koşullarını zorlaştırılması, “performans” adı verilen ücret sistem ile iş barışının bozulmasıdır. Hizmetin niteliğinden çok, niceliği ve işletmeye getireceği karın temel alınması, hekimin bir sigorta müfettişine dönüştürülmesi, hekimin meslek bağımsızlığını ortadan kaldıran düzenlemelerin yapılması, rekabetin temel iletişim biçimine dönüştürülmesi, eşitlikçi bir ücret ve hizmet politikasının olmayışı, aşırı çalışma bunların tümü hem mobbingi üreten hem de mobbingin var olduğunu kanıtlayan süreçler. Diğer önemli bir nokta da yöneticilerin seçilme biçimi ve çalışma tarzları. Bunlar da politik bir tercihin sonuçlarıdır. Liyakate göre değil iktidara, iktidar partisini destekleyen siyası yapılara yakınlık üzerinden atanan, amaçları sağlık hizmetini nitelikli biçimde sürdürmek değil sağlıkta uygulanan politikaları her şeye rağmen yaşama geçirmek olan ve iktidara şirin görünmek isteyen yöneticiler sonuç olarak bu mobbingin üreticileri, uygulayıcıları ve baş mimarları oluyorlar. Örgüt içinde çatışmalı iklime yol açan tüm ruhsal etkenlerin bileşimi sonucunda ortaya çıkan, çalışma barışını bozan örgütsel bir sorun. Haksız yere suçlama, dedikodu yoluyla saygınlığını zedeleme, küçük düşürme doğrudan veya dolaylı şiddet uygulayarak, bir kişiyi işi bırakmaya zorlama amaçlı kötü niyetli girişimleri içeren yıldırma son yıllarda sosyoloji ve hukuk başta olmak üzere birçok disiplinin üzerine çalıştığı bir konu. Ancak ülkemizde henüz yeterince tanınan bir olgu değil. Yıldırma, aşırı iş yükünden kaynaklanan doyumsuzluk, çalışma ortamının demokratik olmayan niteliği, var olan liderlik biçimi, çoğul roller ile ortaya çıkan rol belirsizliği ve rol çatışması ile bağlantılıdır. Bu durum ABD ve Avrupa’da sıra dışı bir olay değil. ABD’de yaklaşık 6 çalışandan birinin yani yüzde 16,8’i işyerinde mobbing mağduru iken, ABD’de kamu çalışanlarını kapsayan bir araştırmada, kadın çalışanların yüzde 42’si, erkek çalışanların ise yüzde 15’i son iki yılda işyerinde tacize ve zorbalığa maruz kalıyor. AB ülkelerinde yüzde 4-16 arasında, yaklaşık 12 milyon kişi, eş deyişle çalışan nüfusun yüzde 8’i. İsveç’te ise intiharların yüzde 15’inin mobbing kaynaklı olduğu belirtiliyor. Erken emeklilik nedeni olduğu ifade ediliyor. Bazı meslek gruplarında mobbing daha sık görülüyor. Tayvan’da sağlık çalışanlarında yapılan bir çalışmada, mobbing yaygınlığının 1 yıl için yüzde 50.9, Bosna’da sağlık çalışanlarında yıldırma davranışına maruz kalma oranının yüzde 76, ülkemizde hemşirelerde yapılan bir çalışmada son bir yıl içinde yıldırma davranışına maruz kalma oranının ise yüzde 86.5 olduğu belirtiliyor.”

Hemşireler de Mobbing: “Tüm Hastanelerde Çalışan 814 Hemşirenin de Yüzde 17’si Mobbing Yaşıyor”

Karadeniz Teknik Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Havva Öztürk ve ekibi mobbingin hemşireler üstündeki olumsuz etkilerini araştırdı. İl Sağlık Müdürlüğü ve Üniversite Hastanesi Etik Kurulundan izin alınarak Trabzon il Merkezindeki tüm devlet hastanelerinde ve Üniversite Hastanesinde 974 hemşireden 814’ünden görüş alındı. 7 demografik özellik, 10 mobbing ile ilgili soru ve hemşirelerin düşüncelerinin alındığı anket ve 68 maddelik mobbing ölçeği ile toplandı. Mağdur olduğunu belirten 329 hemşirenin yüzde 42’si (139) gerçek mobbing mağduru. Tüm hastanelerde çalışan 814 hemşirenin de yüzde 17’si mobbing yaşıyor.

“Üniversitede Çalışan Hemşireler Devlette Çalışanlara göre Daha Fazla Mobbing Yaşıyor”

Mağdur hemşirelerin yüzde 58’i devlet hastanesinde çalışıyor. Yüzde 89’u hemşire statüsünde, ortalama 10-6 yıllık deneyime sahip, 31- 35 yaş ortalamasında ve yüzde 61’i evli, yüzde 56’sı da çocuk sahibi. Ülkemiz sağlık sektöründe mobbing, diğer mesleklere göre hemşirelere uygulanan şiddet çok daha yaygın. Mağdur hemşirelerin yüzde 46’sı çalıştığı hastaneden ve yöneticilerinden memnun değil ve yüzde 46’sı fırsatı olsa hemşireliği bırakıp başka bir işte çalışmak istiyor. Devlet hastanesinde daha fazla hemşire mobbing mağduru olmasına rağmen, üniversite hastanesinde çalışan hemşirelerde devlet hastanelerinde çalışanlara göre daha ağır mobbing yaşadığı saptandı. Mağdur hemşirelerin yüzde 23’ü halen, yüzde 35’i 3 yıl ya da üstünde ve yüzde 30.9’u kıskançlık nedeniyle mobbing yaşadığını belirtti. Hemşirelerinde yüzde 53’ü mobbing durumunu arkadaşları ve ailesi ile paylaşıyor. Mağdur hemşirelerin yüzde 76’sı kurumlarında bir başkasına mobbing uygulandığını belirtiyor. Mobbing uygulayanların yüzde 54’ü yönetici, yüzde 45’i kadın, yüzde 16’sı da kadın ve erkeklerden oluşan bir grup tarafından mobbing saldırılarına maruz kalıyor. Mobbing nedenleri arasında kıskançlık, işteki başarılar, dünya ve yaşam hakkındaki görüşler, nedensiz, yetenekler, dış/fiziksel görünüşüm, yaşam tarzı, eğitim durumu, dini inanç/inaçlar, siyasi görüşler, medeni durum ve işteki başarısızlıklar yer alıyor. Hastanelerde yaşanmaması gereken mobbing yaklaşık 1/6 oranında uygulanıyor ya da yaşanıyor. Ayrıca mobbing ölçeği güvenilir ve geçerlidir. Hemşireler kullanılabilir. Hemşirelerin yaklaşık yarısı kurumlarından, mesleklerinden memnun değillerdir ve fırsatları olsa başka bir işte çalışmak istiyor.”

Tıp Etiği Açısından: “Mobbingden En Çok Etkilenen Kesimin Kadınlar”

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Nesrin Çobanoğlu: “İşyerinde psikolojik tacizin (mobbing) her yaş ve konumdaki insana uygulanabilmekle birlikte, kadınlara karşı daha fazla uygulandığı ama toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle daha “normal” algılandığı gözleniyor. Eşitsizlik kavramının her biçiminin ahlaki ve etik bir yönü vardır. Bu nedenle işyerinde toplumsal cinsiyet ayrımcılığı ve mobbing önemli bir etik sorunsalı oluşturuyor. Türkiye’de son hafta içinde yaşanan bu sıcak gelişmeler ışığında; toplumsal cinsiyet ayrımcılığı bağlamında mobbing, psikolojik şiddet ve cinsel taciz konularının birlikte değerlendirilmesi ve bu bağlamda konunun etik açısından incelenmesi önemlidir. Mobbing, psikolojik şiddet ve cinsel tacizden en çok etkilenen kesimin kadınlar olduğu görülüyor. BM ve TBMM Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu tarafından 24-25 Mart 2011 tarihinde İstanbul’da Başbakan’ın açılışını yaptığı “Uluslararası Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği” sempozyumu düzenlendi, orada da çalışma yaşamında kadınlara uygulanan mobbing farklı başlıklar altında ulusal ve uluslararası boyutlarıyla konuşuldu ve sempozyumdan 1 hafta önce Başbakanlık tarafından 19 Mart 2011 tarihinde “İşyerlerinde Psikolojik Tacizin (Mobbing) Önlenmesi” konulu bir genelge yayımlandı. Genelgeye göre; “Genel olarak “bir veya birkaç kişi tarafından diğer bir kişiye yönelik olarak, düşmanca ve ahlak dışı yöntemlerle sistematik bir biçimde uygulanan psikolojik terör” seklinde tanımlanan mobbingin sağlık işkolunda önlenmesinde ve toplumdaki mobbing mağdurlarının tedavisinde sağlık çalışanlarına önemli etik sorumluluk düşüyor.

“Hekimlikte Hasta Olarak İnsan, Genel Olmayan, Standartlaştırılamayan Eylem Nesnesidir”

Etik, insan eylemlerini konu alır. Etik ilişkinin yapısını ve sorunlarını araştırmada tek ipucu insan eylemleridir. Etik, bir eylemi, iyi bir eylem yapan niteliksel durumu sorar. Herhangi bir eylemin, değerlendirmesi bir takım etik ilkeler (kodlar) temel alınarak yapılmalıdır. Konumuzla ilgili etik ilkeler, mahremiyete saygı, gizlilik, zarar vermemek, yararlılık, aydınlatılmış onam, özerkliğe saygı, adalet ve eşitlik olarak sayılabilir. Etik, insan eylemleri ile uğraştığı, hekimlik mesleği de insan odaklı olduğu için tıp etiğini meslek etiklerinin başlangıcı sayabiliriz. Hekimlik mesleği özel olarak sanattır, çünkü onun yöneldiği “şey” hasta olarak insan, genel olmayan, standartlaştırılamayan eylem nesnesidir. Tarihin her evresinde ayrıcalıklı bir yere sahip olan hekimlerin davranış biçimleri de meslekleri kadar önemli olmuştur. Bu bağlamda, mobbing, psikolojik şiddet ve cinsel taciz bir etik sorun kümesidir. Mağdurların yaşadıkları travma sonucu edindikleri farklı hastalıklarla (hipertansiyon, depresyon, uyku bozukluğu..) geldikleri sağlık çalışanları açısından ise tıp etiği ilkeleri doğrultusunda kökendeki soruna ilişkin tanı koymak ve tedavi sürecinde sosyal hizmet uzmanları, psikologlar ile birlikte çözümler üzerinde çalışmak gibi sorumluluklar doğurur.”

Adli Bilimciler Derneği: “Mobbing, İş Yeri Terörüdür”

Adli Bilimciler Derneği Başkanı ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamit Hancı: “Mobbing, Duygusal Taciz/ Yıldırma ya da Mobbing hatta literatürdeki başka bir tanımla iş yeri terörüdür. Mobbing için manevi şiddet teriminin kullanılması öneriliyor. Psikolojik taciz, kişiye yöneltilen sürekli ve olumsuz söz, fiil ya da benzeri diğer türden tutumlarla yaratılan yıldırıcı etkilerle kişinin, kendisini yalnız, yetersiz, kişilik zaafı bulunan bir birey, toplulukta sevilmeyen, yer edinemeyen bir kişi gibi duygu ve düşünceler içerisine itilmesidir. Örnekler arasında, üstlerin yüksek sesle emir ve talimat vermeleri, yine yüksek sesle işini iyi yapmadığı söylenmesi, telefonla konuşmasına aldırmadan emir verilmesi, bir işi bitirmeden diğer bir işe koşturulması, çalışma ortamında düşmanca bir havanın oluşması gibi durumlar yer alıyor. Üstün en temel sosyal davranışları bile sergilememesi, en sıradan nezaket kurallarına uymaması, örneğin karşılaştığında selam vermemesi psikolojik tacizde, esas itibariyle, mağdurun kişilik hakkına yönelen bir saldırıda bulunduğu anlamına gelir.

“Mobbing Uygulayanlar, Aşırı Kontrolcü, Korkak, Nevrotik ve İktidar Açlığı Olan Kişiler”

Mobbing uygulayanlar, aşırı kontrolcü, korkak, nevrotik ve iktidar açlığı olan kişiler olarak tanımlanıyor. Ek olarak mobbing uygulayanın yaptıklarını patron olarak hak olarak görmesi, şişirilmiş benmerkezcilik, narsist kişilik, çocukluk travmaları da özellikleri arasında sayılıyor. Bu kişilerin güç konusunda hırslı, o kurum ya da birim için vazgeçilmez olduğunu düşünen, ayrıcalıklı olmak isteyen, kendine güven ve benlik değerlerinde boşluklar olan, başkaları üzerinde kontrol kurarak otoriter hissetmeye ihtiyaç duyan , aile yaşantılarından memnun olmayan , mesleki deneyimleri oldukça iyi ancak teorik bilgi eksiklikleri bulunan kişiler olduğu da ilave ediliyor.

“Mobbing Sağlık Sektörü ve Üniversitelerde Daha Çok Düzeylerde”

Mobbingin yeri, zamanı, iş kolu ayrımı olmamakla birlikte sağlık sektörü ve üniversitelerde daha çok görüldüğü söylenebilir. Genellikle nitelikli kişilere karşı niteliksiz üstlerin uyguladığı bir yöntem olarak karşımıza çıkıyor. Yapılan araştırmalar, mobbinge maruz kalan kişilerin çalışma hayatlarında zeka, dürüstlük, yaratıcılık, başarı gibi bir çok olumlu özellik gösteren duygusal zekası yüksek kişiler olduklarını ortaya koyuyor. Mobbing genellikle ; işini çok iyi hatta mükemmel yapan, ilişkileri olumlu olan ve çevresindekilerce sevilen, çalışma ilkeleri ve değerleri sağlam, bunlardan ödün vermeyen, dürüst ve güvenilir, kuruluşa sadık, bağımsız ve yaratıcı, zorbanın yeteneklerinden üstün özelliklere sahip olan kişilere yöneliyor. Mobbingin psikolojik etkisi sürekliliği ile pekişen bir zarar yaratır. Saldırıya uğradığını düşünen kişi için bir tıkanma ve pasifize olma halindedir. Mobbing sadece bireysel bir saldırı olmayıp, toplumun huzurunu doğrudan etkileyen bir saldırıdır. Hatta teröre bile temel oluşturabileceği iddia ediliyor.

İşyerindeki Etkileri

Mobbing, kurumlar içinde bulaşıcı bir hastalık gibidir. İyileştirici önlemler alınmazsa kurumun bütün yaşamsal organlarına yayılır. Çalışan personelde, işletmeye ve çalışma arkadaşlarına olan güven ve saygı azalır, motivasyon düşer, çalışma ortamı ve çalışanlar arasında uyumsuzluk başlar, iş verimliliği düşer. Üst merci, ima ve alayla, karşısındakinin toplumsal itibarını düşürmeye yönelik saldırgan bir ortam yaratarak kişiyi işten ayrılmaya zorlar. Bir iş yerinde sistematik baskı yaratıp, kişilerin performanslarını ve dayanma güçlerini yok ederek iş ortamında dışlanması, özel taktiklerle ya da zorbaca gerçekleştirilmektedir.

“İsveç’te İntiharların Yüzde 15’i Mobbing Kaynaklı”

Mobbing, alkol ya da madde kullanımı, anksiyete, öfke durumu, benlik saygısında azalma hipertansiyon gibi psikosomatik rahatsızlıklar, depresyon hatta intiharla sonuçlanabilmektedir. Leymann İsveç’te intiharların yüzde 15’inin mobbing kaynaklı olduğunu söyleniyor. Başta mobbinge uğrayan birey olmak üzere, bireyin ailesi ve çalıştığı kurum da yaşanan mobbing sürecinden etkilenmektedir.

Mücadele Yöntemleri Nelerdir?

Mobbing durumunda pasif saldırganla başa çıkmak aktif saldırgana göre daha zordur. Çünkü pasif saldırganlar kötü davranışlarını örtmek için uygun ortamlarda anlayışlı ve samimi davranışlar sergilerler. Mobbing bir suç olmasına rağmen mağdurlar, kendilerini savunurken ‘kimi, kime şikayet edecekleri’ gibi bir açmazı yaşanıyor. Zorbaya açıkça duruma itiraz ettiğini söylemek, taciz edici söz ve davranışlarını durdurmasını istemek, bu esnada yanında güvenilen ve gerekirse tanıklık edebilecek bir iş arkadaşı bulundurmak , ayrıca olayları, verilen anlamsız emirleri ve uygulamaları yazılı olarak kaydetmek alınması gereken önlemler arasında yer alıyor. İlk fırsatta zorba, yetkili birine rapor edilmeli, mobbinge uğrayanın eşiti ise üstüne, üstü ise yönetim kurulu ve insan kaynaklarına durum açıkça ve kanıtlarıyla bildirilmelidir. Gerekiyorsa, tıbbi ve psikolojik yardım alınmalıdır. Tıbbi yardım ve raporlama hem yardımcı olacak, hem de kanıt oluşturacak. Bunlar mobbingi bir bütün olarak durdurmuyorsa hukuksal başvuru için yeterince kanıt elde edilmiştir.

“Mobbinge karşı örgütlü çözüm hem etkili hemde süreklidir”

Her ne kadar mevzuatımızda direk olarak mobbing tanımlanmamışsa da Anayasa başta olmak üzere iş yasası, ceza yasası ve borçlar hukukunda yer alan birçok madde aslında mobbinge karşı birçok hükmü barındırmaktadır. Uygulamada mobbing içerikli hareketler için bu maddeler uygulanabilir. Türkiye’de mobbing davaları açılmaya ve kazanılmaya başlandı. Adli Tıp raporlarında işyerinde psikolojik şiddet (mobbing) iddiası içeren başvurular, 01.06.2005 tarihinden itibaren yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu’ nun 86. maddesinin birinci fıkrası kapsamında değerlendiriliyor.
“Kasten yaralama Madde 86- (1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Hukuki Olarak İzlenecek Yol

Mobbing’e uğrayanlara şu yolu izlemeli: Kendinizle barışık olun. Öğrenilmiş çaresizlik içerisinde olmamalısınız. Olayların sonuçlarını asla kontrol edemeyeceğinizi düşünüp karamsarlığa düşebilirsiniz. Yaşananların kendi suçunuz olmadığını bilmeli ve yaşadıklarınıza bu açıdan bakmalısınız. Mobbing sürecinde yaşanan olayları, tarih, yer ve olaya şahit olan kişileri belirterek bir yere not ediniz. Bunlar dava açtığınız zaman yarar sağlayacaktır.”
Mobbing mağduru sağlık çalışanlarının, motivasyonlarının azalmasından yaşadıkları psikolojik baskı sonucu hayattan kopmaya kadar uzanan psikiyatrik sorunlara yol açmasını önlemek için birçok kurum yeni kararlar almaya başladı.
Sağlık Gündemi’nden Esra Öz’ün haberine göre, mobbing, “iş yeri terörü” olarak da tanımlanan ve son günlerde davalar ile gündeme gelen bir durum halini aldı. “Yıldırma” sözcüğü mobbingi en iyi anlatan kavram. Bu durumdan mağdur olanlar için dernekler kuruluyor, hukuki olarak izlenecek yol belirleniyor. Yapılan araştırmaların sonuçlarını açıklayan hukukçular; mobbinge maruz kalan kişilerin çalışma hayatlarında zeka, dürüstlük, yaratıcılık, başarı gibi birçok olumlu özelliği gösteren, duygusal zekası yüksek kişiler oldukları belirtirken, mobbingi uygulayanların ise kompleksli, kişilik sorunu olan bireyler olduğu söyleniyor. Mobbing kapsamında olması gerektiği hekimler tarafından dile getirilen konular ise şöyle; performans sistemi, gün aşırı nöbetler ve kötü çalışma koşulları. Hemşireler üzerinde yapılan araştırma sonucu ise çarpıcı gerçekleri gözler önüne seriyor. Hemşirelerin yaklaşık yarısı kurumlarından, mesleklerinden memnun değiller ve fırsatları olsa başka bir işte çalışmak istiyorlar.
Habertürk

MEMURLARIN HAYATINI DEĞİŞTİRECEK KARAR



MEMURLARIN HAYATINI DEĞİŞTİRECEK KARAR

Hükümet çalışma yaşamına yönelik dört yıllık bir eylem planı hazırlıyor. Radikal önlem paketi devlette çalışan işçi ve memurların çalışma hayatını kökten değiştirecek.

Devlet Personel Başkanlığı, Maliye Bakanlığı ve diğer kamu kurumu temsilcilerinden oluşturulan komisyonun üzerinde çalıştığı düzenlemelerle 657 Sayılı Devlet Memurları Yasası'nda da değişikliğe gidilecek.
İşte kamuda yapılacak düzenlemeler şöyle:




HARF KARMAŞASINA SON VERİLECEK: Çalışanlar arasında "4a, 4b, 4c" şeklindeki harf karmaşası bitecek. Aynı işi yaptığı halde farklı maddi, sosyal haklara sebep olan bu uygulama kalkacak.



ÜCRETLERE İNCE AYAR GELİYOR: Kamuda yaklaşık 50 çeşit ödeme yapılıyor. Bu sayının 10'a düşürülmesi öngörülüyor. Bu da, temel ücret, hizmet farkı, performans, ek ödenek, ders ücreti ve vekalet ücreti şeklinde belli başlıklar halinde olacak.
ÖĞRETMENLERE YAZ PROGRAMI: Öğretmenlerde performans artırılması ön planda olacak. Kamuda uzman kadrosunda çalışan personelin özlük hakları iyileştirilecek, yurtdışı eğitimler artırılacak.
İŞÇİ-MEMUR AYRIMI BİTECEK: Kamuda memur-işçi ayrımı bitecek. Ücret farklılıklarının ortadan kaldırılmasına özen gösterilecek.



TEK ÇATI SİSTEMİ: Personel rejimi de sosyal güvenlikte olduğu gibi tek çatı altında toplanacak. Kamu çalışanlarının hak ve sorumlulukları 657 Sayılı yasa,TSK Personel Kanunu, Hâkim Savcılar Kanunu, YÖK Personel Kanunu, KİT Personel Kanunu ile düzenleniyor. Hepsinin tek yasada toplanması öngörülüyor.


İŞ GARANTİSİ BİTİYOR: Özel sektörde olduğu gibi işini yapmayanın meslek hayatı bitecek. İş garantisi olmayacak.

İŞ TANIMI YAPILACAK: İş tanımı yeniden yapılacak. Başarı ve başarısızlık da karşılık bulacak. AB ülkelerinde olduğu gibi serbest çalışma mekanizmasına ters düşen bütün maddeler ayıklanacak.
KIDEMLİ PERSONELLE KALKINMA: Kıdemli personelin az gelişmiş bölgelerde görev yapması sağlanacak. Bunun için personel teşvik edilecek.

HERKES KAMU ÇALIŞANI OLACAK: Kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan sözleşmeli memur, işçi statüsündeki çalışanların hepsi 'kamu çalışanı' adı altında toplanacak.


ÜCRET VE TERFİ: Performans özlük haklarının belirlenmesi ve terfide daha etkili olacak. Daha çok çalışan, daha fazla katkı sağlayan memura yüksek ücret verilecek. Performans notu zam ve ücrette belirleyici olacak.

Sabah


657 Değişirken Çalışanların Beklentileri

Eklenme Tarihi : 17.11.2015 10:02:00
G20 zirvesi Antalya’da toplandı. Zirvenin iş 20 ve Emek 20 oturumunun açılış konuşmasında Cumhurbaşkanımız İş adamlarına “daha az kazanın” diyerek tavsiyede bulundu.


Bir kamu çalışanı olarak ben de yöneticilere çalışanınızdan 5 kat fazla maaş almayın, sendikalara daha az aidat alın ve siz 20000 bin TL’lik arabaya biniyorsanız üyeleriniz de en az 10000 bin TL’lik arabaya binebilsin diyorum.
 
Personel reformu ve çalışma hayatında ki karmakarışık statüler ile kadro yapılarının ivedi düzenlenmesi için sosyal sorumluluk mahiyetinde 2 yıldır internet gazete köşelerinde yazmaya gayret ediyorum.
 
657 sayılı kanunda yapılması planlanan değişiklikler, taşeronların işçi ve sözleşmelilerin kadroya alınması ile Üniversite mezunu işçilerin mezuniyetlerine göre memur kadrosu verilmesini 10 binler bekliyor. Kamuda Çalışma Bakanlığının verilerine göre 586000 taşeron bulunmaktadır. Ayrıca 8500 geçici mevsimlik işçi kamuda çalıştırılmaktadır.
 
Bakanlık taşeron çalıştırılan kurumları ve alanlarına göre tasnifi yapmış. Ayrıntıları şu linkten okuyabilirsiniz. http://www.csgb.gov.tr/csgbPortal/csgb.portal?page=haber&id=basin491
 
Kpss’den 90 puan alan biri, taşeron, sözleşmeli ve geçici mevsimlik personel alımı yapılmasının neticesinde maalesef işe yerleşemediğini çevremizden duyuyor ve medyadan okuyoruz.
 
İşçi ve Memur sendikaları son 15 yılda maalesef bilindik sendika algısından çok, işveren ile işçi arasında sadece nötr aracı olmuştur. Kazanımlar oldu ise işverenin rızası dairesinde oluştuğunu tarafsız herkes görmeye devam etmektedir. Devlet kurumlarında 11 ay 29 gün çalıştırılıp işe girdi çıktı yapılarak 10’binlerce çalışanın tazminatının gaspına yıllarca kör dilsiz duruş sergilenmiştir. Vicdan vicdan vicdan…
 
Şimdi yeni bir dönem olsun yeni ve geleceğe umutla bakan çalışanların olduğu gerçekten 5 yıllık değil 250 yıllık çalışma reformu olsun istiyorum. Olur mu bilemem bu benim arzum. Sendikalar ve Hükümet bu işin resmi tarafı iken, işin asli tarafı da işçi ve memurların temsilcileridir.657 sayılı kanunda yapılması düşünülen değişiklikler yapılırken nasırlaşmış bir vakıa olan, liyakat ehli olmayanların yönetici kademelerinde yer almasına engel olacak düzenlemeler yapılması gerekir.
 
Çalışma hayatında çalışanın iş güvencesi hem çalışan için hem sendikalar için Namus ve ahlak gibi tartışmasız pazarlıksız bir olgudur değil mi?
 
*4A,4B,4C, gibi kavramlar kaldırılırken yeni mağduriyetlerin oluşmaması için mutlaka nitelik ve çalışma alanlarının karşılığı maaş ve özlük düzenlemeleri yapılmalıdır.
 
*Kamuda çalışan Üniversite mezunu işçilerin Çalışma Bakanımızın belirttiği gibi mezuniyetlerine göre isteğe bağlı memur kadrolarına atanmasının bir an önce yapılması, çalışanların beden işi, kapsam içi kapsam dışı gibi ayrıştırmalara gidilmeden Hükümet Tarafından verilen sözlerin yerine getirilmesi,
 
*Hemşirelere meslek çalışanı yerine Sağlık Çalışanı veya Sağlık Personeli ibaresi getirilmesi daha makul değil mi?
 
*Bayan çalışanların ve özellikle 5 yaş altında çocuğu olanların çalışma saatleri esnekliği sağlanmalıdır.
 
*Doğum yapan çalışanın ücretli izin süresi 1 yıla çıkarılmalıdır.
 
*Teröre destek verenleri lanetliyorum fakat niyet okuma nefret politikaları ile çalışanların makul şüpheli terörist imiş gibi gösterilmesini hezeyan olmaz mı?
 
*Kanunda kesin cezai hüküm giymemiş veya siyasi ortamlara göre niyet okuması yaparak yönlendirilen fakat mahkemeler tarafından kesinleşmiş terör sınıfına sokulmamış kişi veya grupların iş güvencesini hangi vicdanlı hakim-savcı koruyacak?
 
28 Şubat 12 Eylül en yakın vakıalar değil mi? Sizi sevmeyen Birileri gücü elde etse ve şöyle dese; şu tarikat veya şu parti teröre destek veriyor diye karar aldırsa, O parti üyesi mensuplarını (veya dernek yöneticileri) memuriyette olanlarını, teröre destek verip, ülkeyi bölmeye ve Cumhuriyet düzenine karşı diye iftira ile işten atılmanın önü açılmıyor mu?
 
50 yıllık kanun değiştirme gayretleri gösterilirken, gelen ve gelecek nesillerimize 12 Eylül-28 Şubat tarihi kara lekeli günler gibi yaşatabilecek ortamları hazırlamak olmaz mı?
 
Musa KOCAKİREN İnternet Yazarı
www.gazetesaglik.com


MEMURLARIN YILLIK İZİNLERİNE İLİŞKİN 10 SORU VE CEVABI


MEMURLARIN YILLIK İZİNLERİNE İLİŞKİN 10 SORU VE CEVABI


Devlet memurlarına, belli süre ve şartlarla kullanabilecekleri yıllık izin hakkı da tanınmış olmakla birlikte, bu iznin alınması ve kullanılması konularında uygulamada bazı tereddütler görülebilmektedir.

1-Memurların yıllık izin süresi kaç gündür ve ne kadarı birleştirilir?


Hizmeti 1 yıldan on yıla kadar (on yıl dahil) olan memurların 20 gün, hizmeti on yıldan fazla olan memurların ise 30 gün yıllık izin kullanma hakkı vardır. Yıllık izin süreleri iş günü olarak hesaplanmamaktadır.
Öğretmenler (idari görevleri yürütenler hariç) yaz tatili ile dinlenme tatillerinde izinli sayıldıklarından, ayrıca yıllık izin kullanma hakları yoktur.
Birbirini izleyen iki yılın izni bir arada verilebilir. İçinde bulunulan takvim yılı ile bir önceki yıl hariç, önceki yıllara ait kullanılmayan izin hakları düşer. Birleştirilmiş izinleri olan memur izin aldığında, ilk olarak önceki yıldan kalan izinler düşülür.

2-Yıllık izin kullanan memura yol izni verilir mi?
Yıllık izin kullanan memurlara, zorunlu hallerde gidiş ve dönüşleri için en çok ikişer gün (toplam 4 gün) yol izni verilebilir.

Yıllık izin haklarını kullanan memurlara, kullanacakları yıllık izin süresine ilave olarak ve zorunlu hallerde verilmesi hükme bağlanan ve en fazla 4 gün için verilebilen yol izninin, hangi zorunlu hallerde verileceği açıkça belirtilmediğinden, bu iznin verilmesinde kurumlara ve amirlere göre değişen uygulamalar söz konusu olabilmektedir.

Ancak yıllık izinlerini memuriyet mahalli içerisinde kullanan memurlara verilemeyeceğini; aynı takvim yılı içerisinde bölümler halinde yıllık izin kullanılması durumunda, sadece bir defa için yıllık izne yol izninin ilave edilebileceğini; toplam 4 gün verilebilecek olan yol izninin tamamının, yıllık iznin başlangıç tarihinden önce ya da iznin bitiş tarihinden sonra kullanılacak şekilde verilemeyeceğini; gidiş ve dönüş için verilebilecek 2’şer günlük yol izninin en çok süreler olduğu, normal koşullarda birkaç saatte gidilip dönülebilecek bir yere gidip dönmek için 2’şer gün yol izin verilemeyeceğini değerlendirmekteyiz.

Ayrıntılı yazımız için tıklayınız …

3-Aday memur yıllık izne ne zaman hak kazanır?

Yıllık izin kullanımında aday/asil memur ayrımına gidilmemiştir. Öte yandan, 1 yıl hizmeti olmayan memurun yıllık izin kullanması ise mümkün değildir.

Memuriyete yeni girenlerin, kamu kurum ve kuruluşlarında başka statülerde geçmiş hizmetleri veya kazanılmış hak aylıklarında değerlendirilebilecek süreleri varsa (örneğin askerlik, avukatlık stajı, bazı memurlar için özel sektör hizmeti vs) ve bu süre 1 yıldan fazla ise aday memur göreve başladığı yıl içerisinde yıllık izin kullanabilir.

Aday memurun yıllık izin hesabında değerlendirilebilecek başka bir hizmeti yok ise, yıllık izin hakkına göreve başladığı tarihten bir yıl sonra (aylıksız izin süreleri hariç) hak kazanacaktır. 1 yıllık hizmet süresinin dolduğu tarih hangi takvim yılında ise o yıla ait 20 gün izin hakkı olacak ve izleyen yıl başından itibaren yeniden 20 gün izin yıllık izin kullanma hakkına kavuşacaktır.

Ayrıntılı yazımız için tıklayınız …

4-Yıllık izin kaç parça halinde kullanılabilir?

Yıllık izinler, amirin uygun bulacağı zamanlarda, toptan veya ihtiyaca göre kısım kısım kullanılması mümkün olmakla birlikte, yıl içerisinde en çok kaç parça halinde izin kullanılabileceği konusunda herhangi bir sınırlama bulunmamaktadır.

Yıllık izin hakkının tek parça ya da parça parça kullanılmasının mümkün olması nedeniyle, hizmet gereklerinden kaynaklı zorunluluklar dışında, memurun yıllık iznini parça parça kullanımına sayı sınırlaması getirilmesinin uygun olmayacağını ve memurun ihtiyaç duyması durumunda aynı takvim yıl içerisinde iznini birden fazla parça halinde (2, 3, 4, 5, … parça gibi) kullanılabileceğini düşünmekteyiz.

Ayrıntılı yazımız için tıklayınız …

5-Yıllık izin süresinin hesabı hangi hizmetlere göre yapılır?


Yıllık izin sürelerinin hesabında, hangi statüde olursa olsun (memur, işçi, sözleşmeli, 4/B, 4/C gibi) kamu kurum ve kuruluşlarında geçen hizmet süreleri ile kamu kurum ve kuruluşlarında geçmese dahi Devlet memurlarının kazanılmış hak aylıklarında değerlendirilen hizmet sürelerinin dikkate alınır. (Avukatlık stajında geçen süreler, teknik ve sağlık hizmetleri sınıflarında görev yapanların özel sektör hizmetlerinin bir kısmı, avukatlık hizmetleri sınıfında görev yapanların özel sektör hizmetlerinin bir kısmı, basın hizmetlerinde çalışanların özel sektör hizmetlerinin bir kısmı, eğitim hizmetlerinde çalışanların özel sektör hizmetlerinin bir kısmı, askerlikte geçen sürelerin tamamı)

Ayrıntılı yazımız için tıklayınız …

6-Yıllık izinde iken hastalık izni kullanan memur kullanamadığı izinleri ne zaman kullanır?


Yıllık iznini kullanmakta iken hakkında düzenlenen hastalık raporuna istinaden hastalık izni kullanmaya başlayan memurun yıllık izni rapor tarihinden itibaren kesintiye uğrayacaktır.
Memur; kalan izin süresinden daha kısa süre hastalık izni kullanması durumunda, hastalık izni bitiğinde değil yıllık iznini alırken belirttiği dönüş tarihinde görevine başlayacaktır. Kalan yıllık izin süresiyle aynı süre kadar ya da daha fazla süreyle hastalık izni kullanması durumunda ise hastalık izni bitiminde görevine başlayacaktır.

Hastalık izni nedeniyle kullanılmayan izin süreleri için ise yıllık izin alma usulüne göre yeniden izin alınabilecektir.

Ayrıntılı yazımız için tıklayınız …

7-Hafta sonu günleri yıllık izin süresine dahil edilir mi?
Devlet memurlarına tanınan yıllık izin hakkı iş günü olarak belirlenmediğinden, yıllık izin kullanılan süreler içerisine denk gelen hafta sonu sürelerinin yıllık izin süresine dahil edilmesi gerekecektir. Öte yandan, yılık izin süresinin başlangıcının öncesine ya da yıllık izin süresinin bittiği günün sonrasına denk gelen ve yıllık izin süresi içerisinde kalmayan haftasonu (cumartesi-pazar) günlerinin ise yıllık izin süresine dahil edilmesinin uygun olmayacağını düşünmekteyiz.


Ayrıntılı yazımız için tıklayınız …

8-Yıllık izni başka yerde geçirmek için izin almaya gerek var mı?
Yıllık izni kullanan memurun kurumuna ya da amirlerine haber vermeden, ikamet ettiği veya görev yaptığı yerden ayrılarak bu iznini başka yerde geçirmesi mümkündür.
Devlet Memurları Kanununun “ikamet mecburiyeti” başlıklı maddesinin 25.02.2011 tarihinde yürürlükten kaldırılmasıyla, kanuni veya idari izinlerini kullanan memurların ikamet ettikleri yerin ya da görev yerinin dışına çıkabilmek için ayrıca izin almaları gereği ortadan kalmıştır.


Ayrıntılı yazımız için tıklayınız …
9-Gün içerisinde alınan saatlik izinler toplanarak yıllık izinden düşülür mü?
Devlet memurlarının yıllık ve mazeret izinlerini düzenleyen 657 sayılı Kanunda, zorunlu hallerde memurlara (öğretmenler hariç olmak üzere) ikinci defa 10 güne kadar mazeret izni verilebileceğini ve bu izin yıllık izinden düşüleceği belirtilmiş olup, bu uygulama dışında yıllık izinden başka bir sürenin düşürülmesine imkan tanınmamıştır. Öte yandan, saatlik izin düzenlemesi ise sadece süt izni kullanımında söz konusu olabilmektedir.
Bu nedenle, memura tanınan bir hak olmayan saatlik (idari) izinlerin toplanarak yıllık izinden ya da mazeret izninden düşülmesi mümkün görünmemektedir.


Ayrıntılı yazımız için tıklayınız …

10-Yıllık izin talebini amir reddedebilir mi?

Devlet memurlarına tanınan yıllık izin hakkının kullanımında amirlere kısmen de olsa bir takdir yetkisi verilmiştir. Memurlar yıllık izinlerini amirin uygun bulacağı zamanlarda toptan veya ihtiyaca göre kısım kısım kullanmaları mümkün olabilirken, amirin maiyetindeki memurlara hakkaniyet ve eşitlik içinde davranması ise bir zorunluluktur.

Bu nedenle, amirin somut bir gerekçe göstermeden yıllık izin kullanımına izin vermediği durumlarda ilgili memurun manevi zarar görmesi söz konusu olabileceği gibi, takdir yetkisinin keyfi olarak ya da kin ve garez ile memur aleyhine olacak şekilde kullanılması veya memurun yıllık izin hakkından yararlandırılmaması sonucunu doğuracak şekilde kullanıldığı durumlarda, amir hakkında adli ve idari yaptırımlar uygulanması gündeme gelebilecektir.

Ayrıntılı yazımız için tıklayınız …

memurunyeri.com

YIPRANMA PAYINDAN KİMLERİN FAYDALANACAĞINA İLİŞKİN KOMİSYON TOPLANTILARI BAŞLADI





YIPRANMA PAYINDAN KİMLERİN FAYDALANACAĞINA İLİŞKİN KOMİSYON TOPLANTILARI BAŞLADI

2016-2017 yıllarını kapsayan toplu sözleşmede öngörülen fiili hizmet zammı ile ilgili komisyon çalışmalarına başladı.

3. Dönem toplu sözleşmede konuyla ilgili olarak “Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı bünyesinde oluşturulacak komisyon tarafından kamu görevlilerinden kimlerin hangi şartlarda ve süreyle fiili hizmet süresi zammından yararlandırılacağı hususu yeniden değerlendirilecektir.” ifadelerine yer verilmişti.

Alt komisyonlarda "fiili hizmet zammından", diğer adıyla yıpranma payından hangi kadroların faydalanacağı ile ilgili çalışma yapılacak ve çalışmanın sonunda hazırlanacak rapor Kanun Tasarısı haline getirilerek TBMM'ye sunulacak.

Bilimsel çalışmaların sonucunda hangi hizmet kollarında ve kimlere ne şekilde "fiili hizmet zammı" verileceğine dair ön metinler oluşturulacak. Toplantıda ayrıca kamu çalışanlarının yanı sıra özel sektör çalışanlarına ilişkin düzenleme yapılaması konusunda da görüş birliğine varıldı.



İNSAN GÜCÜ ÖNEMİ



İNSAN GÜCÜ ÖNEMİ Sağlık insan gücü dünya'da durum
  •  Devletlerin en önemli görevlerinden biri toplumun sağlıklı bir ortam içerisinde yaşamasını sağlamak,
  • Sağlık yaşam düzeyini yükseltmek ve bunun için gerekli altyapıyı oluşturmaktır.
  • Etkili bir sağlık hizmeti sunabilmek için uygun fiziki mekanlara Yeterli araç ve gerece ihtiyaç olmakla birlikte, Bu hizmetlerin sunumunda temel unsur insandır.
  • Sağlık hizmetlerinin toplumun değişen ihtiyaçlarına göre sürdürülebilmesinde en önemli güç insan gücüdür.
  •  İnsan gücü tarihin her döneminde yapılan işin temel unsuru ve belirleyicisi olmuştur.
İNSAN GÜCÜ ÖNEMİ:
Sağlık insangücü “kamu ya da özel tüm sağlık kesiminde toplumun ihtiyaç duyduğu sağlık hizmetini üreten personelin tamamı”na verilen bir addır.
Sağlık insangücü planlaması ise “topluma bugün sunulan ve gelecekte sunulacak sağlık hizmetlerini gerçekleştirmek üzere sağlık çalışanlarının yeterli nicelikte, yüksek nitelikte, düzgün bir dağılımla, yerinde bir zamanlama ile ve doğru bir şekilde istihdam edilmesi” olarak tanımlanmaktadır. toplumun kısa, orta ve uzun vadede gereksinimlerini, coğrafi,ekonomik ve sosyokültürel özellikler ile maliyet /etkin sağlık hizmeti sunumu oranı dikkate alınarak sağlık insan gücünün planlanması, istihdamı ve yönetimi olarak ifade edilebiliriz.

Sağlık hizmetlerinin hakkaniyete uygun (herkese ve ihtiyaç duyduğu anda) verilebilmesi için, bu hizmetleri yürütecek sağlık insan gücünün,çağdaş sağlık hizmeti ihtiyacına uygun bilgi, beceri ve tutumlara sahip, sağlık sorunlarını takım anlayışı içinde çalışarak çözebilecek şekilde evrensel niteliklere ve ülke gerçeklerine göre yetiştirilmesi,üretken bir şekilde değerlendirilmesi ve ülke çapında dengeli bir şekilde planlanması ve istihdam edilmesi gerekmektedir. Rekabet gücünün ana unsurlarından olan insan gücü, doğru bir şekilde planlanmalı ve niteliği hızla geliştirilmelidir.
Bu insan gücünün, iş hayatı paralelinde sürekli eğitimleri desteklenmeli ve devam ettirilmelidir.

İNSAN GÜCÜ PLANLAMASININ TEMEL GEREKÇELERİ
 Kaynakların etkili ve verimli kullanılması, israfın önlenmesi ve sağlık hizmeti ihtiyacını karşılayabilmesi için, insan gücü planlamasına ihtiyaç vardır.

Bugün sahip olduğumuz iş gücü, geçmiş yıllarda pek çok kişi yada kuruluşça alınan, büyük veya küçük ölçüdeki kararlara göre sürdürülen planlama sonucunda oluşmuştur.

Sağlık çalışanlarının büyük bir kısmının kamu kaynakları iyileştirilip istihdam edilmesi nedeniyle, planlama büyük ölçüde kamu tarafından yapılmıştır.

Planlamada, eğitim ve sağlık otoritelerinden, hangi nitelikte vene sayıda çalışana ihtiyaç duyulduğu, bu personelin dağılımı ve görevleri konusunda kararlar almaları beklenir.

İnsan gücü planlaması, bu kararların doğru alınmasını,zamanında ve olması gereken şekilde gerçekleşmesini sağlamalıdır.

Gerçekçi olmayan veya yetersiz planlamalar, sistemin üretkenliğini azaltır, işleyişini ciddi olarak bozar, maliyeti artırır, kaynakların dengesiz dağılımına neden olur.

Sonuçta toplumun ihtiyaç duyduğu yerde, zamanda ve hakettiği nitelikte sağlık hizmeti alması güçleşir.
Öyleyse, gerçekçi, uygulanabilir, kısa, orta ve uzun vadeli sağlık insangücü planlarının yapılması bir zorunluluktur.

1-Gereksinim Yöntemi
Toplumun sağlıkla ilgili ihtiyaçları uzmanlar ve planlamacılar tarafından belirlenir.
 Gereksinimi olmasına rağmen bilinçli olmadığı için toplum,sağlık hizmetlerine yeterince başvurmayabilir.
Bu durumda epidemiyolojik verilere göre ihtiyaçlar belirlenir.
Bireyler çevreleriyle değerlendirilip risk altındaki grupların alması gereken sağlık hizmetlerini belirlemek gerekir.
Bu yaklaşımla, bebekler, çocuklar, gebeler, kadınlar, yaşlılar ve çalışan nüfus için minimum hizmet gereksinimlerine göre insangücü planlaması yapılır.

2) İstihdam Yöntemi: Kurumların kadroları, doluluk oranları ve istihdamı gerçekleştirecek kurumların iş kapasitelerine göre personel gereksinimi belirlenir. Norm kadro çalışması bu yönteme göre yapılmış fakat tek başına bu yöntemi baz aldığından sonuç vermemiştir.

3) Başvuru Yöntemi: Sağlık hizmetinde başvurular dikkate alınır. Kişi başına düşen yıllık ortalama başvuru sayıları tespit edilir.

 Böylece sağlık hizmetine olan başvurunun yılda 5-6 olduğuyerlerle, yılda 1 olduğu yerler arasında insangücü dağılımıtekrar değerlendirilir
.4) Hedef Yöntemi: Görevli kurum kendisine hedefler koyar ve buhedeflere ulaşmak için plan yapar.

5) İnsangücü/Nüfus Oranı Yöntemi: 
En yaygın kullanılan yöntemdir, nüfusa yönelik olarak insangücü hesabı yapılır.
Örneğin bir hekime veya bir hemşireye düşen nüfusplanlanarak buna göre insangücü istihdamı yapılır.
Bulunan oranlar, personel değişkenliği ve nüfus hareketlilikleri dikkate alınarak gelecek yıllara yansıtılır.
Fakat, tek başına bu yöntem de hatalı planlamaya sebep olur.
Sağlık otoriteleri, sağlığı kar amacıyla kullanmak isteyen grupların çıkarlarını değil toplumun tümünün sağlık gereksinimlerini dikkate almalı, ülke koşullarına göre gerçekleşebilir planlamalar yapmalıdır.
Ülkemizin sosyoekonomik durumunu, coğrafi şartlarını ve kültürel yapısını dikkate alıp tek bir yöntem yerine bunlardan birkaçını kullanarak kendimize uygun kısa, orta ve uzun vadeli bir planlama yapmamız gerekir.
Kullanılan Ölçütler; Önce genel olarak bir durum saptaması yapılması ve bilgi toplanması gerekir. Doğru bir planlama için gerekli ölçütlerve ön veriler şu başlıklar altında toplanabilir;
1. Sağlık İnsangücü Verileri;
a) Genel olarak sağlık insangücünün sayısal durumu,
b) Bölgelere, illere ve kurumlara göre dağılımı,
c) Sağlık kuruluşlarının sayıları, istihdam kapasiteleri,
d) Yıllık mezun sayıları ve eğitim kurumlarının kapasiteleri,
e) Aktif iş yaşamından çekilen personel sayıları.

2. Nüfusun sağlık hizmetlerini kullanım durumu 
:a) Yaş, cinsiyet ve bölgeye göre kişi başına yıllık başvuru sayıları
b) Sağlık hizmetine yönelik toplumun bilgi, tutum ve davranışı
c) Sağlık hizmetine ulaşamama nedenleri vb.

3. Sağlık düzeyi göstergeler
:a) Yaş, cinsiyet ve bölgelere göre morbidite, mortalite, fertiliteoranlarıb) Çevre sağlığı, beslenme ve diğer göstergeler

4. Demografik veriler :
a) Yaş ve cinse göre nüfus durumu
b) Nüfusun bölgesel dağılımı 
c) Nüfusun kır/kent/gecekondu yoğunlukları 
d) Göçler, doğumlar, ölümler, doğumda beklenen yaşam süreleri ve geleceğe yönelik tahminler

5. Ekonomik veriler 
a) Kişi başına ulusal gelir,
b) Kişi başına sağlık harcamaları,
c) Ulusal gelirden sağlığa ayrılan pay,
d) Genel bütçeden sağlığa ayrılan pay,
e) Sağlık harcamalarının özel ve kamu dağılımı,
f) İşsizlik oranı,
g) Sosyal güvenlik sistemi ve özel sağlık sigortaları.

1. Mevcut insangücü ve hizmetlerle ilgili sağlık insangücüdurum raporu2. Gelecekteki insangücü arzı3. İnsangücü ihtiyaçları – sayı, nitelik ve dağılım4. Arzla gereksinimler arasındaki uyumsuzlukların tespiti5. Uyumsuzlukların giderilmesi6. Örgütsel ve yönetimsel problemler7. İnsangücü stratejisi ve taslak plan8. Ayrıntılı sağlık insangücü geliştirme planı
9. Uygulama ve izleme / denetim

1. Makro planlarla, mikro planların örtüşmemesi,
2. İnsangücü arzı, kayıpları, özel sektör dağılımı, hizmet çıktılarıgibi birtakım verilerin sağlıklı olmaması,
3. Planlamaların kısa süreli ve krizleri atlatma çabasıyla yapılması,krizin geçmesiyle planlamayla ilgili destek ve kaynaklarınortadan kalkması,
4. Hükümetlerin kısa sürede değişmeleri ve buna bağlı önceliklerindeğişmesi,
5. Enflasyon dalgalanmaları ve ekonomik krizlere bağlı bütçekısıtlamaları ve bunun istihdama yansıması,
6. Plan dokümanı ile plan süreci arasında sağlıklı bir dengeninkurulamaması,
7. Eğitim kurumları ile istihdam karar organları arasındaki irtibatınve etkileşimin zayıflığı (Hükümet, öğrenci alımına ve müfredatadirekt müdahil olamayacağından, planlamada ve politikadatavsiyeleri alabilmeli ve destek sağlayabilmelidir.)

 1. Kurum ve kuruluşlar arası işbirliğinin sağlanması
,2. Planlamaya esas olacak güvenilir veri bankası oluşturulması,
3. Planlamada uygulanacak yöntemin uygunluğunun tartışılması,
4. İnsangücü tahmin modellerinin ulusal ve bölgesel gerçeklereuygunluğunun test edilmesi,
5. Sağlık insangücü kategorilerinin birlikte birbiriyle ilişkilibiçimde planlanması,
6. Çok sıkı bir şekilde olmasa da planlamanın ülkenin genelsağlık politikasına uygunluğunun sağlanması,
7. Planın uygun değişikliklerle sık sık güncellenmesi,
8. Projeksiyonların makul ve mantıklılığının test edilmesi,
9. Projeksiyonların uzun, uygulamanın ise kısa vadeli yapılması.

11. Devlet Planlama Teşkilatı
2. Yükseköğretim Kurulu
3. Türkiye İstatistik Kurumu
4. Nüfus Etütleri İdaresi
5. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
6. Sivil Toplum Örgütleri ve Dernekler
7. Milli Eğitim Bakanlığı
8. İçişleri Bakanlığı
9. Özel Sağlık Sigorta Kuruluşları
10. AB Genel Sekreterliği
11. Dünya Sağlık Örgütü

Yeni kurulacak Hükümet Sağlık Bakanından Neler(Talep) İstiyoruz?

Yeni Kurulacak Hükümet Sağlık Bakanından Ne İstiyoruz(Talep Ediyoruz)?
Aktifsağlık-Sen Sendikası olarak yeni kurulacak hükümetin Sağlık Bakanından Neler beklediğimizi kısaca aşağıya yazdık.Bunlar aynı zamanda sağlık çalışanlarımızın talepleri olarak hükümet tarafından değerlendirilmelidir.

64. Cumhuriyet Hükümeti’nin Yeni Sağlık Bakanı’ndan öncelikli taleplerimiz şunlardır:
Sağlıkta Şiddete İlişkin
1- Türk Ceza Kanunu’nda sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti caydırıcı nitelikte düzenlemeler acilen hayata geçirilmelidir.Şiddet ve ölümler artık terör kadar can yakmaya başladı.
2-Şiddeti engellemeye yönelik etkin kamu spotları hazırlanmalı ve toplumun her kesimine ulaşacak biçimde sunulması sağlanmalıdır.
3- Beyaz kod uygulamasındaki bürokratik engeller kaldırılmalı yani pratiğindeki zorluklar azaltılmalıdır.
4- Sağlık kuruluşlarında polis ve eğitilmiş özel güvenlik elemanlarının sayı ve etkinlikleri arttırılmalıdır.
5- Sağlıkta çalışanların çalışma sahalarına vatandaş girmemeli ve çalışma ortamında hasta yakınları olmamalıdır.

Sağlık Sistemine İlişkin

1- Nitelikli sağlık hizmeti sunulması için etkili, kademeli sevk zinciri düzenlenmesi yapılmalı polikliniklerde muayene süreleri uzatılmalı, randevusuz hasta kabulü kaldırılmalıdır.
2- Hekimlerin baktıkları hasta sayısı uluslararası standartlar çerçevesinde yeniden belirlenmeli ve günde 50’den fazla yeni hasta muayenesine hastanın sağlığı ve güvenliği gereği izin verilmemelidir.
3- Hekim dışı sağlık personelinin dengesiz dağılımı ve sayısal yetersizliği giderilmelidir.
4-Sağlık Çalışanlarına Görevleri Dışında Angarya Çalışma verilmemelidir.
5-Sağlık Çalışanlarının aile bütünlüğünün sağlanması için parçalı aileler bir arada çalışması sağlanmalıdır.
6-SAĞLIK ÇALIŞANLARINA KURUM AMİRLERİNCE YAPILAN MOBBİNG VE ŞİDDET İÇİN YARGI YOLU AÇILMALIDIR.
7-Toplumsal gereksinimleri karşılayacak nitelikli hekim yetiştirmeyi amaçlayan yeni tıp eğitim modelleri geliştirilmeli, tıp fakültelerindeki eğitici yetersizliği ve donanım eksikleri acilen giderilmelidir.Aynı şekilde hekim dışı sağlık personeli eğitim veren okullara bir standart getirilmeli ve ülke ihtiyacından fazla eleman eğitimine son verilmeli ve sağlık personeli istihdam politikaları gerçeklerine göre yapılmalıdır.İnsan gücü kaynakları çarçur edilmemelidir..
Sağlık Çalışanlarının Özlük Haklarına İlişkin
1- Sağlık Çalışanlarının Başına Bela olan 184 SABİM hattının işleyişi tamamen düzenlenmelidir.
2-Hasta Hakları Birim İsminin kesinlikle değiştirilmesi Bu birimin "Hasta ve Çalışan İletişim Birimi " Olarak Değiştirilmesi vatandaştaki düşünceyi değiştireceğini düşünüyoruz.
3- Sağlık çalışanlarının mesai ve nöbet saatleri yeniden düzenlenmeli, tüm hekimlerin nöbet ertesi izin hakkı istisnasız uygulanmalıdır.
4- Mecburi hizmet ve geçici görevlendirme uygulaması kaldırılmalı, bunun yerine özel statülü bölgeler belirlenerek bu bölgelerde çalışacak hekimlere teşvik edici ücretlendirme ve düzenlemeler planlanmalıdır.
5-Aile hekimliğinde hafta sonu nöbet uygulaması kaldırılmalıdır.
6- İvedilikle performans sistemi kaldırılmalıdır Temel aylığa yansıyan sistem geliştirilerek emeklilik bekleyenlerin emekli olmaları sağlanmalı ve yeni nesil sağlık çalışanlarına istihdam sahaları açılması sağlanmalı,Tüm sağlık çalışanlarına Malpraktis sigortası yapılmalıdır. Hastane gelirlerinin  sağlık çalışanlarının sistem içerisindeki  toplam kazancı içerisindeki oranı uluslararası kriterler göz önüne alınarak yeniden düzenlenmeli, bölümler arası ücret adaletsizliği giderilmeli, risk alınan uygulamaların puanları arttırılmalı ve emekliliğe yansıyacak temel ücretler eğitim seviyesi de göz önüne alınarak derhal arttırılmalıdır.
HÜSEYİN AYHAN
AKTİFSAĞLIK-SEN
GENEL BAŞKANI

KAYBOLAN SADECE VEFA DEĞİL