12 Mayıs 2016 Perşembe

ÖYLESİNE BİR DENETLEME(DOSTLAR ALIŞVERİŞTE GÖRSÜN)

ÖYLESİNE BİR DENETLEME(DOSTLAR ALIŞVERİŞTE GÖRSÜN)

Öyle bir devlet düşünün ki kurumları içerisindeki  uygunsuzluklara uygun diye biliyor,Sadece kağıt ve formaliteler yeterli diyebiliyor. 
Oysaki denetimin ilk şartı titizliktir ve titizlik ahlaki bir meseledir. 
Devlet adına devlet kurumunu denetime gelenler sadece şekil üzerinde inceleme yapıp gidiyor.Çalışma ortamı çalışanları sağlığı iş riskleri kimsenin umurunda değil. 
Her şey kağıt üzerinde bakılıyor vesselam. Bu denetimi adına da SAĞLIKTA KALİTE DEĞERLENDİRMESİ  ( DENETİMİ ) diyorlar.
Çalışma ortamının gürültüsü ısı yüksekliği çalışma ergonomisi hiç kimsenin umurunda değil. 
Radyoloji ünitelerin  çalışma alanlarının havalandırması yada bu birimlerde  kurşun duvarlar varmı yokmu? Kurşun önlükler varmı? Dozimetreler varmı ? Burada çalışanlar kimler bunları sorgulmak kimsenin umurunda değil,anlayış bu oldukçada kimsenin umurunda olmayacak her şey formailteden yapılıp bitirilecek denetimler takii bir sonraki deentime kadar. 
Sağlık hizmetinin sunumunun yapıldığı alanlarda kaç kişi çalışıyor yeterli eleman  sayısı varmı ?
Tutulan nöbet sayısı ve nöbet süreleri ne kadardır maalesef denetçilerin umurunda değil. 
Mantık işletme mantığı;Kısıtlı personel ile çok çalışmaya ve iş yapmaya  dayalı bir sistem adında peformans demişler bu  sisteminde altta kalanın canı çıksın
Sağlık kumlar  ticarileştirilirken gelenler sadece şekle bakmaktan öteye gitmiyor.
Aynı denetçiler özel kuruluşları denetime gittiğinde Özel kuruluşların canına ot tıkarken mesele devlet kurumları olunca her şey fora…güllük gülüstanlık. Nedense bir hoş görülü oluveriyor bu arkadaşlar ve böyle düşünenlerin söylemeli hep aynı   "özel mükemmel olmalı Kamu idare etmeli" bu nasıl bir sakat düşüncedir anlamadım vallahi,sanırsınız kendisi hep özel sağlık kuruluşundan hizmet alıyor.
İşte ne zaman devlet oluruz biliyormusunuz? 
Devlet olarak kurumlarını hakkı ile denetleyen ve eksikleri gören yöneticiler yetiştirdiği zaman,yada kurumu yönetenleri hakkı ile denetleyip,adam kayırmacılığı yapmayıp hakkı ile ihmali olanları cezalandırdığı zaman devlet oluruz.
Ben her zaman söyledim ve söyleyeceğim bu 4483 sayılı kanun kaldırılsın ve cezalar kuruma değil yöneticilere rücü edilsin bakayım kaç babayiğit bu makamlara gelmek için siyasi torpil arar,yada birilerinin emir eri gibi milletvekillerinin  kapısında yatar.  
Devlet Baba Olmaktan Çıkmalı.
Herkes yaptığı işin karşılığını almaktadır.Devletle baştan bunları bilerek akit imzalayarak işe girenler sonrasında ipe sapa gelmez,arzu ve istekle kurumsal güç ile çalışanlara saldırıya devam ederken,çalışanlar zulüm görüp inlerken,Şiddet ve Mobbing görürken başbakanlık,bakanlık genelgelerini kim takıyor…..
Her şey kağıt üzerinde şununuz varmı? Şunu hangi formla takip ediyorsunuz? Hasta onamlarını nasıl alıyorsunuz? imzası nasıl alınıyor V.b sorular sorulurken. Onamı alma işinin doktor olduğunu söyleyen yok nedense ve buna bakanda yok.Servislerde tüm işler garibnan hemşire-ebelere kalmış onlarında gıkı çıkmıyor.Garibim hakkını bilmiyor ki,hak arayacak olanlarda koltuk kapma telaşında idareler ile beraber hareket ediyor.
Nedense çalışan memnuniyet anketleri yada sonuçları hiç sorulmuyor.
Bir serviste bir hemşire (20) yirmi hastaya bakacak ve o hemşireden hata yapmamasını bekleyeceksiniz öylemi? Buna sadece gülerler…
Dışarıdan eğitim almış 210.000 Sağlık Meslek Mensubu varken kurum içerisinde çalışanlara daha çok iş verecek ve posasını çıkartırcasına çalıştırırken yan ve yandaşlarınızı nöbetlerden çıkartıp masa başlarında oturtacak sonrada adalet diyeceksiniz.Yemezler canım...Biz o filimi defalarca seyrettik...

Bu yazıyı yazdığımda halen Başbakan olan Sayın Başbakan Davutoğlu’nun denetimcilerle ilgili olarak söylemiş olduğu ‘Gittikleri kurumda çay dahi içemeyecekler’ cümlesi bana yukarıda basitçe yazdığım olayı hatırlattı ve ağlanacak halimize sadece gülümsedim...
Beş dakika önce ağırlanmış bir kişinin, beş dakika sonra o mekanı denetleyen durumuna geçmesi pek mümkün olmuyor. 
Sağlık çalışanlarında ki hakim düşünce “körler sağırlar bir birini ağırlar”   denetimcilerin idareleri idare ettikleri ve kusurları görmedikleri yine olan Sağlık Çalışanına olduğu  şeklindedir..
Denetimcilerin Dili Hazreti Ömer derken Kalpleri ne yazık ki Turist Ömer demektedir. 
Bu kurumsal denetimler kurum yöneticilerin karnesine etki edeceğinden her şey süt liman gösteriliyor.Bina 150 yıllık fiziki mekan uygunsuzluğu ısıtma,soğutma,asansör v.b. bir çok sorunu var ama bakıyorsunuz kurum 90 puan almış..Yuh diyoruz.
Ama yöneticide haklı neyapsın ;kendinden önce bu kurumda yöneticilik yapan yöneticiye denetime    gelen denetimciler 95 puan vermiş nasıl olacak tabiki felsefe olarak yada düz mantık bu yöneticide gardını alıp gereğini yapmak zorunda  ne dersiniz? sizcede böyle değilmi?
Aslında Sayın Davutoğlu’nun ‘Çay bile içemeyecekler.’ Sözü İlk bakışta öylesine söylenmiş bir cümle gibi algılayabilirsiniz.Lakin bizim kültürümüzün en kritik açmazına işaret eden kilit bir cümle. Denetleyen ile denetlenenin arasındaki mesafenin hiç kapanmaması gerektiğine işaret eden bir cümle pozisyonunu taşır ve ağırlığı hep olmuştur. İzzet ikram olunca bu bahsi genellikle rüşvet kategorisinde değerlendirmemek gibi bir anlayışımız söz konusu.

Unutmayınız; “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” sözü de bizim kültürümüze ait olduğunu kabul ediyorsak işte tam burada denetlenecek kurumdan bir bardak çay dahi içmeyecek bir ahlaki titizliğe sahip saha denetçilerine ihtiyacımız var.

Kağıt üzerinde gayet iyi tasarlanmış, planlanmış denetim mekanizmasının pratik hayatta aksayan tarafını bütün yönleri ile dikkate almamız gerekiyor. Fakat ne yazık ki, yukarıda yazdığım üzere denetim sorununa genellikle siyasi bir tavır ve tutum içinde yaklaşıyoruz. Hepimizin maksadı açıklık, şeffaflık ve kurallara harfiyen uyan bir titizlik olmalı. Siyasi değil ahlaki bütünlük içinde olmamız gerekiyor ama ne yazıkki bunlar yapılmıyor.

Ne yazık ki ülkemizde ki biz ‘titiz’ sıfatını da sorunlu ÇALIŞAN/EHİL kimliği ile eşleştirip, titiz davranmayı kamusal vicdanın dışında bir yere iter dururuz..
Beyler aksayan yönleri onarabilmek için önce zaaflarınızla yüzleşmeniz gerekmiyormu? 
Evet hep söyledim "ama "ile kurulan bir cümlenin sonunda mutlak bir savunu ve kendini haklı çıkartma güdüsü vardır. 
Yine kurumsal denetimin kuralları delmek bahsinde inanılmaz bir dayanışma kültürü ortaya koyarız. Türkiye insanı olarak bütün sınıfları, etnik kimlikleri, ideolojileri bütünleyen gizli bir sloganımız var:   Denetlemeye evet, denetlenmeye HAYIR.
Velhasıl bireysel hayatımızda arz talep dengesini, öz eleştiriyi gerçekleştiremediğimiz için, kurumlarımızda da ne yüksek denetimi ne de kurum içi denetimi layıkıyla yapamıyoruz.         
Tutumların değişmesi maalesef kuralların değiştirilmesi kadar kolay olmuyor. Tutumların değişmesi için gerçekleri görüp söyleyen bağcıyı dövmeye kararlı ve , üzümü layıkıyle yetiştirmeye niyetli olan ve gerektiğinde KRAL ÇIPLAK diyen bireylere ihtiyacımız var.Siz ne dersiniz?
Zaman zaman kamu hastanelerinde yaşanan yangın ölümlerinden sonra denetimin layıkıyla uygulanabilmesi için; İlk yapılan iş müdürü görevden almaktır.Arkasından genelgeler yönetmelikle havada uçuşur Sağlık  Bakanlığı yeni bir yapılanma ortaya koymanın gerekliliğine inanarak, genelgelerle yada yönetmeliklerle cezaların arttırılması ister durur.
Pratikte işler öyle değildir.Bilinir ki zaten o Liyakatsız yöneticileri oraya atayan zaten Sağlık Bakanlığıdır.
İşte tamda burada şunu söylemek gerekiyor evet Ceza ve ödül bahsi önemli. Lakin cezanın ve ödülün adresini bulması için öncelikle her meslek dalında iş tanımının, görev sorumluluğunun çok net ve şeffaf bir şekilde ortaya konması gerekiyor. Meseleye kendimizi denetleyerek başlarsak başlangıcımız net, hedefe varışımız hızlı olacaktır.
Saygılarımla 
Hüseyin AYHAN



KAYBOLAN SADECE VEFA DEĞİL